8 Aralık 2013 Pazar

DÜNYA 2010

Roma Belediyesi Casalino 900'ü de Yıkıyor 04/01/2009
Roma Belediyesi yeni bir yıkım kararına daha imza attı. Geçtiğimiz aylarda Casalino 700 adlı, ağırlıklı olarak Çingenelerin yaşadığı mülteci kampından sonra, yine Roma'da bulunan ve yine Çingenelerin ağırlıklı olarak yaşadığı Casalino 900 kampının da yıkımına karar verildi. 2010 yılının ilk günlerinde yıkımın tamamlanması planlanıyor.

Casalino 900 Roma'nın en büyük mülteci kampı olma özelliğini taşıyor. 40 yıldan beri altyapısız bir şekilde mültecilerin başını sokabildiği kampın yıkımından sonra ise tıpkı Casalino 700'de olduğu gibi alternatif bir yerleşim alanı gösterilmedi. Casalino 900'ün yıkımından sonra 300 tanesi çocuk olmak üzere 700 Çingene evsiz kalacak. İtalya'da faaliyet gösteren Grup Everyone yetkilileri, kampta bulunan çocukların büyük bir bölümünde sağlık sorunları bulunduğunu hiç değilse çocuklara devletin sahip çıkması gerektiğini belirttiler. Kamptaki çocuklarda hepatit, down sendromu, solunum yolu hastalıkları bulunurken; bunun yanı sıra kampta çeşitli derecelerde yanıklara sahip birçok çocuk var. Durumun ciddiyetini İtalyan Hükümetinin algılmak istemediğini söyleyen, Grup Everyone'dan Roberto Malini konuyla ilgili olarak geniş kapsamlı bir rapor hazırladıklarını ve raporu Avrupa Konseyi ile Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği'ne yollayacaklarını söyledi.

Casalino 700'ün yıkımından sonra kampta yaşayan Çingeneler, yakınlarda bulunan terkedilmiş bir fabrikaya yerleşmişler, belediye Çingeneleri buradan da tahliye etmişti. Casalino 900'ün yıkımından sonra ise Çingenelerin nereye gideceği bilinmiyor.

Casilino 900'de fotoğraflar

Kaynak: www.everyonegroup.com


İrlanda'da Irkçılık Uyarısı 06/01/2009
Oireachtas Avrupa Komitesi 2009'un son günlerinde yayınladığı raporda, Avrupa Birliği ülkelerinde ırkçılık ve kültürel ayrımcılık tehlikesinin giderek arttığını belirtti. Özellikle Çingenelere yönelik ırkçı saldırıların öne çıktığının altı çizilirken, özellikle İrlanda hükümeti yapması gereken kanuni değişiklikler hakkında uyarıldı.

İrlanda Hükümetinin acilen ırkçılık ve ayrımcılığı önlemek üzere yapılmış olan düzenlemeleri tekrar gözden geçirmesi istendi. Diğer taraftan sadece kanuni düzenlemeler değil, kamu çalışanlarının da acilen ayrımcılık konusunda eğitilmeleri gerektiğine vurgu yapıldı.

2500-3000 Çingenenin yaşadığı tahmin edilen İrlanda, Avrupa çapında ayrımcılığın en yaygın görüldüğü ülke oldu. Araştırmada elde edilen bulgulara göre, İrlanda nüfusunun sadece %24'ü Çingenelerle kapı komşusu olabileceğini belirtti. Bir başka bulgu ise yine düşündürücü, nüfusun % 6'sının Çingene bir arkadaşı var. Ülkedeki göçmen Çingeneler ise ülkelerine geldikleri ülkede yoksulluk içinde yaşamış olmalarına ve İrlanda'da daha çok para kazanabilmelerine rağmen ülkelerine geri dönmek istediklerini belirttiler.

Avrupa'da sayıları 10 milyon dolayında olan Çingenelerin, işsizlik ve yoksullukla karşı kaşıya kaldıkları belirtilirken, bütün bunlara ek olarak ırkçı saldırıların yeni bir tehlike olarak göze çarpmaya başladığı vurgulandı. Raporda ayrıca 2009 yılında Çek Cumhuriyeti ve :Macaristan'da yaşanan ırkçı saldırılara da yer verildi. Son bir yılda ırkçı saldırı tehlikesinin sadece Batı Avrupa'da değil Doğu Avrupa'da da arttığı belirtildi. Önyargılarla mücadele edilmesi gerektiği vurgulanırken, suçun evrensel bir sorun olduğu göçmenler ya da avantajsız konumdaki topluluklara mal edilmemesinin altı çizildi.

Kaynak: www.irishtimes.com

Fotograf: Anthony Cronin

Ruanda Çingeneleri Batwalar 11/01/2009
Orta Afrika'nın yoksul ülkesi Ruanda'nın en eski sakinleri Batwa'lar yaşam koşulları, karşılaştıkları sorunlar ve ülkenin yerleşik nüfusu ile kurdukları ekonomik ilişkilerle dünyanın “uzak” bir köşesinden, Cingeneyiz.org'un yeni haber dizisinin ilk konukları oldular. Bundan sonra sitemiz, belli aralıklarla farklı coğrafyalarda yaşayan, tanınmamış göçebe zanaatçı toplulukları siz okuyucularımıza tanıtacak.

Batwalar ya da yerel dildeki karşılığıyla orman insanları, Ruanda'nın en yoksul topluluğu olarak biliniyorlar. “Bin tepeler ülkesi” anlamına gelen Ruanda'da yaşayan nüfusun %1'ni temsil eden Batwalar'ın sayısının yaklaşık 30 bin olduğu tahmin ediliyor. Yüzlerce yıldır avcı ve toplayıcı olarak yaşayan Batwa'lar, 11. yüzyılda Hutu ve 14.-15. yüzyıllarda Tutsi kabilelerinin bölgeye yerleşmeleri nedeniyle yaşadıkları ormanlardan sürüldüler. Halen ormanlarda yaşamaya devam eden Batwalar, ülkenin çoban kökenli kabileleri Hutu ve Tutsilerin baskı ve sürgünlerine rağmen yaşamlarını sürdürmeye uğraşıyorlar. Bu iki kabile arasındaki savaşlardan da etkilenen Batwalar, 1994 yılında Hutuların 100 gün içerisinde yaklaşık 1 milyon Tutsi'yi öldürdükleri soykırım sırasında 10 bin kayıp verdiler.

Ormanlarda sadece hayatta kalmalarını sağlayacak kadar avcılık ve toplayıcılık yapan Batwalar, çömlekçilik, sepetçilik ve bitkisel ilaç yapımıyla uğraşıyorlar. Bu geleneksel zanaatların yanında müzisyenlik, dilencilik ve tarla işçiliği de günümüzün yaygın Batwa meslekleri arasında. Ruanda toplumunun Batwalara yaklaşımı ise çok tanıdık. Batwalar, “barbar, cahil, pis” ve bütün bunların ötesinde “yarı-insan” olarak görülüyorlar. Bu önyargıların yanısıra devlet kurumlarında sistemli bir ayrımcılığa maruz kalıyorlar, Batwaların büyük bir çoğunluğunun nüfus kağıtları yok. Devlet dairelerine nüfus kağıdı almak için başvuran Batwalar'ın önlerine bürokratik engeller çıkartılıp, engelleniyorlar dolaysıyla eğitim ve sağlık hizmetlerinden faydalanamıyorlar.

Kaynak: http://www.refugeesinternational.org/

Çingene Kadınlar Toplandı 14/01/2009
11-12 Ocak günleri Yunanistan'ın başkenti Atina, Çingene kadınların toplantısına ev sahipliği yaptı. “Ben Avrupalı Çingene Bir Kadınım” başlığı altında yapılan toplantıya Avrupa Birliği üyesi ülkelerden gelen Çingene kadınlar ve sivil toplum örgütleri temsilcileri katıldı. Toplantı, Avrupa Konseyi, Avrupa Çingene Kadınlar Ağı, Yunanistan İçişleri Bakanlığı ve E-Devlet Başkanlığı ve Yunanistan Belediyeler Arası Çingene Ağı ROM-NET işbirliği ile düzenlendi.

İlki 2007 yılında İsveç'in başkenti Stockholm'de gerçekleştirilen toplantının ikincisine 150 kadın katıldı. Kadınların tecrübelerini paylaştıkları toplantıda Avrupa Konseyi'nden 30 kadın temsilci de yer aldı. Çingene kadınlar, 2 gün boyunca sorunlarını ve tecrübelerini paylaştılar. Son yıllarda artan ırkçı saldırıların etkisinde geçen toplantıda, konuşmaların büyük bir bölümünde Avrupa'nın en doğusundan en batısına kadar her ülkesinde Romanlar ve diğer Göçebe Zanaatçılara yönelik ırkçı saldırılara yer verildi. Irkçılık dışında konut hakkı, kültürel ayrımcılık, medyada Çingene kadınların sunumu, kadınların iradeleri dışında kısırlaştırılmaları, erken evlilikler ve kadınların istihdam sorunları hakkında konuşmalar yapıldı.

Avrupa Konseyi Genel Sekreter Yardımcısı Maud de Boer-Buquicchio, yaptığı konuşmada Avrupa'da Çingene karşıtlığının ikinci dünya savaşından bu yana en yüksek düzeye ulaştığını, bu sorunu sadece ekonomik koşullara bağlamanın yetersiz olduğunu söyledi. Doğu, Orta ve Batı Avrupa'nın hemen hemen her ülkesinde kanuni düzenlemelerin yetersizliğine işaret eden Boer-Buquicchi, acilen kanuni düzenlemelerin güncellenmesini ve bunların sosyal ve ekonomik tedbirlerle desteklenmesi gerektiğinin altını çizdi. 
kaynak: www.focus-fen.net

Dalitsen Sandaletlerini Çıkar Ya Da... 18/01/2009
Hindistan yine akıl almaz bir ayrımcılık ve işkence vakasıyla gündemde. Ülkenin çeşitli eyaletlerinde yaşanan kast ayrımcılığı akıllara zarar örneklerle kendisini gösteriyor. Son örnek 7 Ocak günü Tamil Nadu eyaletinin Dindigul kentinde yaşandı. Hristiyan üst kastların sokağına sandaletleriyle giren bir Dalit genç önce dövüldü daha sonra ise insan dışkısı yemeye zorlandı.

Şiddete maruz kalan Sadayandi isimli genç, en yakın polis merkezine giderek şikâyetçi oldu. Verdiği ifadede, üst kastların ağırlıklı olarak yaşadığı bir sokaktan geçerken, etrafını 10 kişinin çevirdiğini ve etrafını çeviren gruptan bazı kişilerin sokakta Dalitlerin sandaletle yürüyemeyeceğini söylediklerini belirtti. Bunun üzerine sandaletlerini çıkartmayan genç 10 kişilik grubun saldırısına uğradı ve içlerinden bir tanesi kendisine zorla insan dışkısı yedirmeye çalıştı. Olayla ilgili soruşturma başlatan güvenlik güçleri saldırıyı gerçekleştiren 10 kişiyi arıyor.

Bu olay, Neşet Ertaş’ın hayatını anlattığı Gönül Dağında Bir Garip kitabından bir bölümü aklımıza getirdi. Ertaş'ın verdiği örnekte Göçebe Zanaatçıların toplumun diğer kesimlerinden ayrılabilmeleri için belli bir giyim tarzına zorlanmaları ve bu zorlamaya uymamaları halinde ise toplum tarafından kötü bir muameleye maruz bırakılmaları çok güzel bir dille anlatılıyordu. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Ertaş'ın sözlerini burada alıntılıyoruz.

“Ben siz bir örnek vereyim: başımı alıp gittim 14-15 yaşında. İstanbul’a gittim. Orda 1-2 sene pavyonlarda çalıştım, İstanbul’u gördüm. İstanbul’da şapkayla gezilmezdi. Alıştım ben de öyle yaşamaya... Kırşehir’e, o zaman babamgilin oturduğu Bağbaşı Mahallesi’ne geldim. O gün Kırşehir’in çarşısına indim, herkes şapkalı. Ama ben alışmışım şapkasız gezmeye. Çarşıda, güneşe karşı oturan ihtiyarlar vardı. Onların önünden geçtim gittim. Geri dönerken aynı insanlar yine orada oturuyorlardı. O sırada çocuklar beni taşa tuttular. Abdal, şapkasız, vilayetin mahallesinde önümüzden şapkasız geçiyor diye. Kimseye ne küfür etmişim ne bir şey demişim. Hiç. Öyle geçip gidiyorum… Diyeceğim, Abdal şapkalı olur, şapkasının kenarı da gözlerine kadar inik durur, başı öne bakardı. Hep öyle olur ve öyle de giderdi.”*

Kaynak: www.ptinews.com

*Gönül Dağında Bir Garip, Neşet Ertaş Kitabı, sayfa 24, İş Bankası Yayınları, 2006.

Irkçılığın Avrupa'daki Kurbanları Çingeneler 20/01/2009
“Saldırılar, yoksulluk ve yaygın bir biçimde görülen kültürel ayrımcılık vakaları Çingeneleri, Avrupa’nın günah keçileri haline getirdi. Çingenelerin karşılaştığı bu koşullar aslında Avrupa’da kimsenin görmek istemediği fakat varolan bir ırkçılığa işaret ediyor.” Bu cümleler Avrupa Konseyi tarafından düzenlenen bir televizyon programına katılan uzmanların, Avrupa’daki Çingenelerin durumu hakkında dile getirdikleri söylemlerin özeti. “Viewpoint” isimli televizyon programında konuşan uzmanlar, Çingenelerin Avrupa’da yaşadıkları koşulların ve karşılaştıkları muamelelerin giderek tehlikeli boyutlara vardığı konusunda hemfikirdiler.

Programa Çek Cumhuriyeti’nden katılan siyaset bilimi uzmanı Gwendolyn Albert, Avrupa’da özellikle politikacıların görmek istemediği bir ırkçılık olduğunu ve bu durumun Çingeneleri toplum dışına ittiğini söyledi. Bu durumun belki de Avrupa’nın görmezden gelinen en büyük sosyal sorunu olduğunu söyleyerek sözlerine devam eden Albert, Avrupa’nın hemen hemen her köşesinde her gün Çingenelere yönelik birçok şiddet vakasının yaşandığını ve bu düzeyde bir şiddetin en son Ortaçağ Avrupa’sında görüldüğünü vurguladı.

İtalyan sosyolog Donatella De Vito ise Albert’in sözlerine katıldığını belirtip İtalya’da yaşanan olaylara değindi. Doğu Avrupa’dan gelen Çingenelerin İtalya’ya büyük umutlarla geldiklerini fakat buldukları tek şeyin dışlanma ve yoksulluk olduğunu söyledi.

Programın bir başka konuğu olan Avrupa Çingene Hakları Merkezi genel müdür yardımcısı Isabela Mihalache, Avrupa’daki birçok hükümetin yaşanan ayrımcılık vakalarına kayıtsız kaldığını söyledi. Mihalache, Avrupa mahkemelerinde Çingeneler lehine çıkan birçok karar olduğunu fakat bu kararların uygulanmadığını belirtti. Kendisi de bir Çingene olan Mihalanche, Çingenelerin talep ettikleri tek şeyin temel insan hakları olduğunu söyledi.

Kaynak: www.romea.cz

Haberin videosunu izlemek için tıklayın

İtalya'da Yıkımlar Devam Ediyor 01/02/2010
Milan Belediyesi 21 Ocak günü 80 barakadan oluşan Çingene Mahallesini yerle bir etti. Ekipler Çingenelerin evlerini boşaltmalarına dahi izin vermedi. Çoğunluğunu Romanya’dan göçen Çingenelerin oluşturduğu grubun elbiseleri, ilaçları, ısınma araçları molozların altında kaldı. İçlerinde hasta, yaşlı, hamile ve çocukların bulunduğu 150 Çingene artık evsiz ve eşyasızlar.

Via Sant'Arialdo bölgesinde bulunan, plastik ve tenekelerden yapılmış barakalar kaçak oldukları gerekçesiyle belediye ekipleri tarafından yıkılırken küçük çaplı çatışmalar yaşandı. Güvenlik güçlerinin müdahale ettiği Çingeneler çaresiz bir şekilde yıkımları izlemek zorunda kaldılar. Yıkımlar sonrasında ise 95 Çingene, kamu arazisini işgal etmek ve ülkeye kaçak girmek suçlarından dolayı gözaltına alındı. Gözaltına alınan Çingenelerin sınırdışı edilecekleri düşünülüyor.

Olay sonrasında İtalya’da faaliyet gösteren EveryOne Grup adlı sivil toplum örgütü, yıkımı Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşıdı. Olayla ilgili raporu, savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakan uluslararası mahkemeye yollayan EveryOne, gelecek cevabı bekliyor. Sivil toplum örgütünden Roberto Malini, yaşanan olayın insanlık suçu olduğunu söylerken, hazırladıkları raporun birer kopyalarını da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliğine, Avrupa Komisyonu Başkanlığına ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna da yolladıklarını belirtti.

Kaynak: EveryOne Group

Sırbistan Vatandaşlarını Bir Tepede Unuttu 03/02/2010
Sırbistan’ın başkenti Belgrad’daki Gazela Köprüsü’nün altında yaşayan Çingeneler 6 ay önce başkentin 350 km. uzağında bulunan Vranje kasabasına sürüldüler. Kasabanın hemen dışındaki bir tepenin eteklerine yerleşen Çingeneler şimdilerde elektiriksiz, susuz barakalarda kışı geçirmeye çalışıyorlar. Belediyenin kendilerine herhangi bir yardımda bulunmadığını söyleyen Çingeneler, kışın zor koşullarının geçmesini bekliyorlar.

30 ailenin Gazela Köprüsü’nün altındaki barakaları, kaçak olduğu gerekçesiyle belediye tarafından 6 ay önce yıkılmıştı. Çingenelere Vranje kasabasındaki herhangi bir altyapısı olmayan araziye yerleşebilecekleri söylenmişti. Çaresiz bir şekilde buraya yerleşmek zorunda kalan Çingeneler, altyapısız araziye barakalarını kurdular. Belediyeye gerekli altyapının sağlanması için başvurdular fakat 6 aydır herhangi bir çalışma yapılmadı. Çingeneler evlerine ulaşabilmek için toprağı kazarak kendi merdivenlerini yaptılar.

38 yaşındaki Naser Kamberi, evlerinin yıkılma tehlikesi olmadığı için mutlu olduklarını fakat altyapının olmamasının çok büyük bir sorun olduğunu söyledi. Kamberi, “biz elimizden geleni yapıyoruz, merdivenlerimizi kendimiz yaptık ancak su ve kanalizasyon hattı döşemeyi bilmiyoruz” dedi! Yaşadıkları yerin pisliğinden utandıklarını söyleyen Çingeneler, diğer bir önemli sorunun ise çocukların okullara kabul edilmemesi olduğunu vurguladılar.

41 yaşındaki Dino Kamberoviç ise yaşadıkları zorunlu göçün, işlerini kaybetmelerine neden olduğunu söyledi. Gazela Köprüsü’nün altında yaşarken belediye personeli olarak çöpçülük yaptığını, şimdi ise kağıt topladığını ve ayda 150-200 Euro ancak kazanabildiğini belirtti. Bu koşullar altında çocukları okula kabul edilse dahi onları okutamayacağını sözlerine ekledi.

Viranje Belediyesi yetkilileri ise tahmin ettiklerinden daha fazla ailenin bölgeye geldiğini bu duruma hazırlıklı olmadıklarını belirttiler. Ailelere gerekli yardımların yapılmaya çalışıldığını ve önümüzdeki günlerde altyapı çalışmalarına başlayacaklarını söylediler.

Kaynak: www.balkaninsight.com

Uluslararası Af Örgütü Romanya'yı Uyardı 05/02/2010
Af Örgütü konuyla ilgili hazırladığı raporda, 'Çingene aileler ülke çapında zorla evlerinden çıkartılıyor. Bu şekilde sadece evlerini değil, mallarını, sosyal ilişkilerini, iş ve kamu hizmetlerine ulaşma fırsatını kaybediyorlar' denildi. Raporda ayrıca bu tür zorla evden çıkarma uygulamalarının yeterince çalışma yapılmadan, ailelere yeterince süre verilmeden ve alternatif yaşam alanları sunulmadan yapıldığı söyleniyor. Bu durumun da ırk ayrımını sürekli hale getirdiği ve Romanya'nın imzaladığı uluslararası taahhütlerine aykırı olduğu kaydedildi.

Uluslararası Af Örgütü'nün raporunda, aralarında küçük çocukların da bulunduğu 100 Çingenenin, altı yıl önce evlerinden zorla çıkartıldığı bir vaka ele alınıyor. Rapora göre, başkent Bükreş'e 300 kilometre mesafedeki Miercurea Ciuc kentinin merkezindeki bir binada yaşayan Çingeneler, kent dışındaki bir kanalizasyon arıtma tesisinin yanında inşa edilen prefabrik konutlara yerleştirildi. Daha sonra da bir kısmı, yakındaki bir çöplüğün yanına taşınmaya karar verdi. Ancak her iki grup da yaşadıkları yerlerdeki koşulların kötülüğünden şikayet etmeye başladı.

Kent belediyesinden yetkililer, Çingene nüfusu yeniden kent merkezinde daha iyi koşullardaki evlere yerleştirme çabalarının, kent halkının karşı çıkması nedeniyle sonuca ulaşamadığını savunuyor. Romanya'da yaklaşık 2 milyon 200 bin Roman yaşadığı tahmin ediliyor.

Kaynak: www.bbc.co.uk

Ayrımcılık İntihara Sürükledi 11/02/2010
Hindistan’da doktor adayı bir Dalit aşırı dozda ilaç alarak intihar etti. Doktor olmayı hayal eden Sushil Chaudhary, farmakoloji dersinden 3 kez üst üste kalmaya dayanamayarak intihar etti. İntihar etmeden önce babasına gönderdiği kısa mesajda, dersten sorumlu öğretim üyelerinin, kendisini Dalit olduğu gerekçesiyle dersten bıraktıklarını yazdı.

Üniversitede okumak birçok Çingene genci için çok büyük bir hayaldir. Şanslı olanlar bu hayali gerçekleştirebilirler. Hindistan’da Dalitlere yönelik ayrımcılık vakalarının en çok görüldüğü eyaletlerinden birisi olan Uttar Pradesh’de bu hayalini gerçekleştiren bir Dalit öğrenci, üniversitede yaşadığı ayrımcılığa daha fazla dayanamayarak intihar etti.

Sushil Chaudhary başarılı bir tıp öğrencisiydi. Aldığı bütün dersleri başarılı bir şekilde veren Chaudhary farmakoloji dersini 3 defa almasına rağmen “başarılı” olamadı. Her defasında, sınavı iyi geçen fakat gerekli notu bir türlü alamayan Chaudhary, bu duruma dayanamayarak intihar etmeyi seçti. Dersin sorumlu öğretim üyeleri Dr. S.K. Das, Dr. S. P.Singh ve Dr. K.K. Pant olay sonrasında gözaltına alındılar.

Dersler sırasında Chaudhary’e sert davranan ve bu davranışları diğer öğrencilerin de dikkatinden kaçmayan akademisyenler, ayrımcılığı yasaklayan kanun maddeleri uyarınca yargılanacaklar. Olay sonrasında açıklama yapan Chaudhary’nin sınıf arkadaşları bahsi geçen akademisyenlerin suçlu olduklarını ve mahkemede bu doğrultuda tanıklık edeceklerini belirttiler.

Chaudhary’nin okuduğu Chhatrapati Sahu Ji Maharaj Üniversitesi yönetimi ise olayın herhangi bir ayrımcılık sonucu gerçekleşmiş olamayacağını ve öğrencinin psikolojik sorunları nedeniyle intihar etmiş olabileceği yönünde bir açıklama yaptı.

Kaynak: www.expressbuzz.com

Japon Çingeneleri: Burakuminler (Etalar)
Dünyanın farklı köşelerinde yaşayan Çingeneler hakkında yaptığımız tanıtımların ilkinde Ruanda Çingeneleri Batwa’lara yer vermiştik. Bu sefer Japonya’ya uzanıyoruz. Burakuminler, uğradıkları sistemli ayrımcılık sonucu oluşan yaşam koşulları ve zanaatlarıyla Japonya’nın dokunulmazları. Burakuminlerin sayısının 6 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu rakam Japonya nüfusunun %2’sine tekabul ediyor.

Kast sistemine bağlı ayrımların yasaklandığı 19. yüzyıla kadar Burakuminler “senmin” adı verilen dokunulmaz kastına bağlı oldular. İşleyecek toprakları olmayan Senmin’ler, “Konmin” adı verilen makbul vatandaşlara bağlı oldular, kimileri Konminler’in arazilerinde tarım işçileri olarak çalışırken kimileri ise geleneksel zanaatlarıyla geçindiler. Konminler’in arazilerinde çalışmayan bu zanaatçı topluluk içinde büyücülükle uğraştıklarına inanılan ve diğer insanlar tarafından doğaüstü güçlerle iletişim kurabildiklerine inanılanlar vardı. Bir takım doğaüstü güçlere sahip olduklarına inanılması nedeniyle, Japon kültürüne Budizmin girmesinden itibaren Burakuminler politik bir tehdit olarak algılanmaya başlandılar. Buna bağlı olarak giderek daha fazla ayrımcılıkla karşılaştılar. 

Japon Çingeneleri Burakuminler geçmişte ölü yıkama, cellatlık, mezarcılık, deri tabaklama, deri işçiliği ve kasaplık gibi işlerde çalışırlarken günümüzde bu meslekler büyük ölçüde ortadan kaybolmuşlardır. Buna karşılık Burakuminlerin Gacoların gözündeki düşük statüsü değişmemektedir. 1960'lı yıllarda Japon devleti çok kapsamlı bir asimilasyon projesini yürürlüğe sokmuştur. Bu kapsamda 33 yıl boyunca 12 trilyon yen harcanarak Burakuminlerin yaşam standartlarında gözle görülür bir iyileşme sağlanmış ve çıkarılan kanunlarla ayrımcılık bir suç haline getirilmiştir. Yine de gelenekçi Japon Gacoları için özellikle evlilik ve işe almalarda Burakumin olmak halen olumsuz bir etken durumundadır. Günümüzde Japon Çingenelerinin %9'u devlet kurumları ve belediyelerde çalışmaktadır. Ne var ki bunların büyük bölümü düşük statülü işlerdir ve belediyede çalışanların büyük çoğunluğu çöp toplayıcılığı yapmaktadır. Kentsel alanlarda Burakumin kimliklerini gizleyerek sosyal yaşama daha yoğun bir biçimde katılabilmektedirler. Buna karşılık kırsal bölgerde dışlanma daha yoğun bir biçimde yaşanmaktadır.

Kaynak: www.iheu.org
www.blhrri.org

Somali Çingeneleri* Midganlar 23/02/2010
Midgan, Somali ve çevre ülkelerde yaşayan Çingene gruplarına, Çingene olmayanlar tarafından verilen kapsayıcı bir isimdir. Midgan aldı altında toplanan Çingene grupları yaşam koşulları, karşılaştıkları sorunlar ve zanaatları ile dünya Çingeneleri ailesinin Doğu Afrika’daki mensuplarıdırlar.

Midgan ismi Somali ve çevresindeki ülkelerde Gacolar tarafından Çingenelere verilen isimdir. Çingene ismine yüklenen önyargılı ve temelsiz anlamlar aynı şekilde Midgan ismine Somali coğrafyasında yüklenmektedir. Midgan kelimesine bu bölgelerde çok yanlış bir biçimde aşağılık, pis, buçuk insan gibi anlamlar yüklenirken; bu durum Somali Çingeneleri tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Midgan kelimesi, bu coğrafyada yaşayan Madhiban, Musa Dheryo, Tumal, Yaher, Yibir ve Jaje adlı Çingene gruplarını kapsayabilecek şekilde genel bir sözcük olarak özellikle Gacolar tarafından kullanılan bir kelimedir.

Günümüzde 9 milyon nüfusu olan Somali’nin %1’ni temsil eden Midganlar, kendilerini Afrika kıtasının ilk sahipleri olarak tanımlıyorlar. Diğer taraftan ülkede bulunan ve belli coğrafyalar üzerinde hak iddia eden diğer kavimler tarafından ise Midganlar ülkede uygulana gelen kast sistemi çerçevesinde alt kast mensupları olarak görülmektedirler.

Somali’nin hemen hemen her köşesine dağılmış olan Midganlar, 1991 yılında yaşanan iç savaş sırasında kendilerini alt kast olarak sınıflandıran kavimlerin saldırılarına uğrayıp, ağır kayıplar verdiler. İç Savaş sonrasında ise ülkede düzen ve istikrarın tam anlamıyla sağlandığı söylemek güçtür. Bu durum doğrudan Midganların sosyal ve ekonomik yönden güvenliklerini olumsuz biçimde etkilemektedir. Ülkede halen Midganların toprak ve hayvan sahibi olmaları engellenirken, seçme ve seçilme hakları yoktur. Ülkenin birçok bölgesine yayılan Midganlar, komşu toplulukların saldırı ve tecavüzlerine maruz kalmaya devam etmektedirler.

Bütün bu etkenlerin sonucunda, ortalama yaşam süresinin kadınlarda 48 erkeklerde 44 olduğu Somali’de Midganların ortalama yaşam süresi daha da düşmektedir. Salgın hastalıklar, açlık ve uyuşturucu kullanımının giderek artması gibi sebepler de Midganların ortalama yaşam sürelerini aşağıya çekmektedir.

Ağırlıklı olarak Somali’de yaşayan Midganlar, nüfusları az olmakla birlikte, bu ülkenin komşuları olan Çibuti, Kenya ve Etiyopya topraklarında da yaşamlarını sürdürüyorlar. Afrika kıtasının ilk insanlarından olan Midganlar geçimlerini demircilik, berberlik, falcılık, halk hekimliği, sünnetçilik ve dericilikle sağlamaktadırlar. Zanaatlarını kaybedenler ise tarım işçiliği yapmaktadırlar.

Kaynak: http://www.madhibaan.org/

http://www.unhcr.org/refworld/

*Bu metinde "Çingene" kelimesi peripatetic (göçebe zanaatçı) topluluklara karşılık olarak kullanılmakta, spesifik bir etnik grubu işaret etmemektedir.

Ortadoğu'da Bir Çingene Grubu: Domlar 26/02/2010
Ortadoğu’da birçok Çingene topluluğu yaşamaktadır. Önümüzdeki günlerde teker teker tanıtacağımız bu Çingene gruplarından ilki Domlar olacak. Ortadoğu coğrafyasının büyük bir bölümüne dağılmış olan Domlar Türkiye, Irak, İran, Suriye, Ürdün, Afganistan, Lübnan, İsrail ve Filistin Ulusal Yönetimi topraklarında yaşamaktadırlar.

“Rom” sözcüğüyle fonetik benzerlik taşıyan “Dom” sözcüğü, diğer göçebe zanaatçı toplumları adlandırmakta kullanılan sözcükler düşünüldüğünde şaşırtıcı olmayan bir gelişim sürecinde bugünkü anlamını kazanmıştır. Bu gelişim süreci sözcüğün sözlük anlamı ve bu sözcüğe zamanla toplum tarafından yüklenen anlamlar karşılaştırıldığında çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Hint dilinde günlük konuşmada-aynen Rom kelimesinin Romanes dilinde olduğu gibi- “insan” anlamına gelen Dom sözcüğü, Çingenelerin kendilerini Dom sözcüğüyle adlandırmalarıyla zaman içerisinde Hindistan'da negatif anlamlar içeren bir ifadeye dönüşmüştür. Günümüzde ise bu sözcük sosyal bir kategoriyi temsil etmektedir. Üst kasttan Hintlilerce son derece yanlış bir biçimde “Lanetlenmiş, pis, yarı insan” gibi anlamlar yüklenen bu sözcük, bugünlerde Hindistan’da birçok farklı etnik gruptan gelen fakat müzisyenlik, demircilik gibi benzer meslekleri icra eden göçebe zanaatçı topluluklara verilen bir isim haline gelmiştir. Ortadoğu’ya bakıldığında ise “Dom” kelimesi özel bir etnik grubu işaret etmektedir. Bu etnik grup Domari adı verilen bir Çingene dili konuşmaktadır.

Ortadoğu'da geniş bir bölgede yaşayan Dom Çingeneleri bölgenin en eski Çingene gruplarından bir tanesidir. Muhtemelen Romanların ataları Hindistan'dan çıkmadan daha önce Orta Doğu'ya gelen çeşitli Hint Çingene kavimlerinin bölgenin yerli Çingene grupları ile kaynaşması sonucu ortaya çıkan Dom Çingeneleri Domari isimli bir dile sahiplerdir.

Ortadoğu’da yaşayan Dom grupları dünyanın diğer coğrafyalarında yaşayan Çingenelerle benzer sorunlara karşı mücadele etmektedirler. Eğitim olanaklarının kısıtlı olması, sağlık sorunları, konut sorunu, geleneksel zanaatların kaybolması sonucu ortaya çıkan işsizlik ve Ortadoğu coğrafyasında hüküm süren istikrarsızlık ve savaşlar en önemli sorunlar olarak göze çarpmaktadır. Dom toplumunun bu sorunlarının çözümünde son yıllarda sivil toplum örgütleri düzeyinde çalışmalar yapılmaktadır. Merkezi Kudüs’te bulunan Dom Araştırma Merkezi (Dom Research Center) ve Dom Toplumu (Domari Society) gibi sivil toplum örgütleri Domların tarihleri ve sorunların çözümü konusunda çalışmalar yapmaktadırlar.

Domların meslekleri çok çeşitlidir. Çiftçiler için müzisyenlik, elekçilik, demircilik ve gümüş takı yapımı bunlardan bazılarıdır. Dom kadınlar genellikle dövmecilik ve falcılık yapmaktadırlar. Domlar arasında halk hekimliği temelinde dişçilik yapan gruplar da vardır. Türkiye’de Hatay-Antakya ve Güneydoğu Anadolu’daki şehirlerde yaşayan Domlar, özellikle dişçilik ve altın diş kaplamacılığı yapmaktadırlar. Diğer taraftan geleneksel zanaatların kaybolması Domları farklı alanlara da yöneltebilmektedir. Ortadoğu’nun kalbi Kudüs’te yaşayan Domlar, geleneksel zanaatlarının yanısıra temizlik işlerinde de çalışmaktadırlar.

Kaynaklar: http://www.wix.com/domarisociety/Domari-Society-Website
http://www.domresearchcenter.com/

Gadlif İftiharla Sunar: Özgürlük 03/03/2010
Vengo, Exils, Transilvanya gibi ses getiren Çingene filmlerinin yönetmeni Tony Gatlif etkileyici bir hikayeyle beyaz perdeye geri döndü. Başarılı Çingene filmlerine imza atan yönetmen Tony Gatlif, 111 dakikalık son filmiyle yine kendisinden söz ettirecek gibi görünüyor. Orjinal adı "Korkoro" olan “Özgürlük” filminin çekimleri 2009 yılında tamamlandı. Fransa’da 24 Şubat’ta vizyona giren film dram türünde. Gatlif filmlerindeki görsel şöleni tamamlayan müzikler ise Delphine Mantoulet imzası taşıyor.

Cezayir doğumlu Çingene yönetmen yine senaryosunu kendisinin yazdığı bir filmle sinema severlerle buluşuyor. Önceki filmlerinde günümüzden Çingene hikâyelerini işleyen yönetmen, son filmiyle izleyecileri İkinci Dünya Savaşı yıllarına götürecek. Film, 2. Dünya Savaşı yıllarında Fransa’da yaşayan göçebe bir Çingene aileyi anlatıyor. Son gittikleri köyde göçebeliği yasaklayan kanuni düzenlenmelerin yapıldığını öğrenen aile zor durumda kalır. Kendilerine köyün öğretmeni Lundi ve belediye başkanı Theodore yardım ederler ancak ailenin yakalanıp toplama kampına gönderilmesine engel olamazlar. Theodore daha sonra aileyi toplama kampından kaçırıp küçük bir eve yerleştirir. Daha sonra ise Theodore ve Lundi yakalanırlar. Bunun üzerine Çingeneler de Theodore ve Lundi’yi kurtarmak ve tekrar göçebeliğe dönebilmek için harekete geçerler.

Irkçı saldırıların arttığı son yıllarda, Gatlif’in böyle bir hikayeyle beyaz perdeye geri dönmesi, izleyicilere geçmişle günümüzü karşılaştırma olanağı verecek. Geçtiğimiz yıl Sulukule’deki yıkımların durdurulması için yapılan etkinlikler kapsamında İstanbul’a gelen yönetmen önümüzdeki yıllarda Sulukule’yi anlatan bir film çekebileceğini belirtmişti.

İrlanda Çingeneleri: Gezginler 05/03/2010
Britanya Adası’nın Çingene sakinleri Gezginler, tarihleri, zanaatları ve yaşadıkları sorunlarla, dünyadaki Çingene gruplarını tanıttığımız yazı dizimizin yeni konukları. Geçmişte, yaşadıkları konut sorunları nedeniyle sitemizde haberlerine yer verdiğimiz İrlanda Gezginleri, Britanya Adası’nın kendine özgü yaşam şekilleri, değerler sistemi ve dilleriyle en eski sakinlerinden.

Cant, Gammon ve Shelta adı verilen dilleri konuşan İrlanda Gezginleri’ne yerleşik halk tarafından Minceir ve Pavee isimleri de verilmektedir. Bu Çingene grubu hakkında yapılan araştırmalar çok sınırlı olmakla birlikte, kimi yazılı kaynaklarda grubun tarihi milattan önce 5. yüzyıla dayandırılırken kimilerinde ise 12. yüzyıl göçebe zanaatçı topluluklarına dayandırılmaktadır.

Asıl meslekleri kalaycılık olan İrlanda Çingeneleri panayırcılık, ulaklık ve at tüccarlığı da yapmışlardır. Bu tür mesleklerin geçersiz hale gelmesiyle de kentlere yerleşmeye başlamışlardır. Kentlerde Hurda toplayarak, ucuza temin ettikleri çeşitli ürünleri işportada satarak geçimlerini sağlamaya çalıştılar. Günümüzde İrlanda'da bunların yanı sıra asfalt dökme işinde de Çingeneler istihdam edilirler. Kağıt, demir ve bakır toplayarak geri dönüşüm sürecine katılırlar.

Kentlere yerleşmelerine rağmen halen birçoğu sabit konutlar yerine, at arabalarının yerini alan karavanlarda yaşamlarını sürdürmektedir. Britanya coğrafyasında Gezginler için sorun, karavanların toplanma alanlarıdır. Bu özellikleri itibariyle Kara Avrupası Çingenelerinden ayrılırlar.

Birleşik Krallık Parlamentosu, 1968 yılında çıkarttığı ve belediyelerin Gezginlerin karavanları için arazi tahsis etmelerini zorunlu kılan, Karavan Alanları Yasası’nı 1994 yılında iptal etmiştir. Bu yasanın iptal edilmesi sonucu İrlanda’da yer alan en büyük karavan toplanma alanı olan Dale Farm’ın yok olması gündeme gelmiştir. Yasanın iptali için yüksek mahkemeye başvurulmuş fakat burada açılan dava kaybedilmiştir. Birçok toplum kesimi, siyasi partiler ve sivil toplum örgütleriyle birlikte yapılan protestolar, alanın kaldırılmasını şimdilik engellemiştir. Ancak, 1000’in üzerinde Gezginin yaşadığı alanın geleceği belirsizdir.

Karavan alanları sorununun dışında kültürel ayrımcılık da toplumun hemen hemen bütün kesimlerinde kendisini göstermektedir. Halen birçok alışveriş merkezi, bar, lokanta gibi yerlere Gezginlerin girmesi yasaktır. Her yıl yüzlerce, kişilere ve karavanlara yönelik saldırı vakaları yaşanmaktadır. Medyada kullanılan ayrımcı dil de önemli bir sorundur. Bunlar dışında, istihdam, sosyal güvenlik, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşma konusunda da sorunlar yaşanmaktadır. Resmi olmayan rakamlara göre, 23 bin kişiden oluştuğu düşünülen Gezginlerde ortalama yaşam süresi, ülke ortalamasından düşük, bebek ölüm oranları ise yüksektir.

Kaynak: http://www.nccri.ie/

Fotograflar: www.paveepoint.ie

Dalitler Ayrımcılığa Karşı Yürüdüler 10/03/2010
Hindistan Çingeneleri Dalitler ayrımcılığa karşı büyük bir yürüyüş gerçekleştirdiler. 6 mart günü gerçekleşen yürüyüşe Dalitlerin yanısıra sivil toplum örgütleri ve Hindistan eyalet meclislerinden Dalit milletvekilleri destek verdiler.

Orissa Eyaleti Kendrapara kentinde gerçekleşen yürüyüşe yaklaşık beş yüz kişi katıldı. Dalitler, Hindistan anayasasında kast ayrımcılığının yasaklanmasının kağıt üzerinde kaldığını ileri sürdüler. “Kast dışı” olarak görülen Dalitler, yasaklanmasına rağmen toplumda net bir şekilde görülen kast ayrımcılığının ortadan kaldırılması için biraraya gelip, üst kastlara bunun anayasaya aykırı olduğunu söylediler. Taşıdıkları pankartlara, kast ayrımcılığını yasaklayan maddeyi taşıdılar.

Diğer taraftan son günlerde Hindistan genelinde yaşanan ırk ayrımcılığı vakalarını teker teker kınayan açıklamalar yaptılar. Bu açıklamalarda, bir okulun aşçısının Dalit olması nedeniyle öğrencilerin yemek yememesi ve Dalit aşçının işten çıkartılması için kampanya yürütmeleri, Dalit kadınların uğradıkları tecavüz ve saldırılar, Dalitlerin yaşadığı evlere düzenlenen saldırılar ve devlet kurumlarında yaşanan ayrımcılık vakaları protesto edildi.

Bu tür olaylara karşı devletin sessiz kaldığı ve bu sessizliğin öncelikle kadın ve çocuklar olmak üzere bütün Dalitleri her geçen gün daha çok tehlikeye attığı belirtildi. Anayasadaki, bütün vatandaşların eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğunu belirten yasanın derhal yaşama geçirilmesi istendi. Bunun için de öncelikle devlet kurumlarının bu maddeyi öğrenmeleri gerektiğinin altı çizildi. Kurumlarda yaşanan kast ayrımcılığına ilişkin olarak Dalit kadınların maruz kaldığı cinsel saldırıların faillerinin yakalandıktan sonra haklarında işlem yapılmadan salıverilmeleri, güvenlik güçlerinin uyguladığı kötü muameleler, Dalitlerin sağlık kurumlarına kabul edilmemesi gibi birçok ayrımcılık vakası örnek olarak gösterildi. Yürüyüş, hükümetin konuyla ilgilenmesi gerektiğini belirten bir çağrı ile son buldu.

Kaynak: www.kalingatimes.com

Konteynırdan Çingene Mahallesi 12/03/2010
Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da geçtiğimiz Ağustos ayında, kaçak olduğu ve sağlıksız koşulları nedeniyle yıkılan Çingene mahallesi yerine yapılan konteynır mahalle eskisiyle benzer koşullara sahip. Çingeneler, yeni mahallelerinin altyapısının olmamasından yakınıyorlar. Diğer taraftan ekonomik güçlükler çocukların okula gitmesini engelliyor.

11 Eylül 2009 tarihli “Belgrad’da Yıkım” başlıklı haberimiz üzerinden 6 ay geçti. Haberde, başkent Belgrad’da bulunan Gazela köprüsünün altında sağlıksız koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çalışan Çingenelere, belediye yeni konutların yapımına başlanacağı müjdesini vermiş ve inşaat tamamlanana kadar da geçici konutlara yerleştirileceklerini belirtmişti. Bununla da kalınmamış, çocukların eğitim masraflarının da belediye tarafından karşılanacağı söylenmişti. Bu vaadler nedeniyle yıkıma direnmeyen Çingeneler başkentin 13 farklı belediyesinde kurulan konteynır mahallelere yerleştirilmişti. Ancak Belgrad’dan gelen haberler verilen vaadlerin tutulmadığını gösteriyor. Çingeneler Gazela Köprüsü altındaki yaşamlarını arar vaziyetteler.

Çingenelerin yerleştirildiği 13 farklı konteynır mahalleden birisi olan Kijevo, Belgrad’da bulunan Rakovica Belediyesi sınırları içerisinde bulunuyor. Burada yaşayan Çingenelerden birisi olan ve arkadaşlarının Gagi diye hitap ettiği Matejo Buzurovic, mahalledeki sağlıksız koşulları anlatan bir belgesel çekip çeşitli video paylaşım sitelerine ve basına gönderdi. 22 dakikalık belgeselde Kijevo’daki Çingenelerle konuşup, şikâyetlerini kaydeden Buzurovic eskisinden farklı olmayan yaşamı gözler önüne serdi.

16 metrekarelik 15 konteynırdan oluşan mahallede yaklaşık 40 aile yaşıyor. Her kontejnırda en az 5 kişinin kalıyor olması en büyük sorunlardan bir tanesi. Buzurovic’e konuşan Çingenelerden bir tanesi, bu küçük kontejnırların hem yemek, hem yatak hem de oturma odası olduğunu söyledi. İçlerinde banyo bulunmayan konteynırlar, sadece küçük değil aynı zamanda sağlıksızlar da. Su ve kanalizasyon sistemlerinin yarım bırakıldığını belirten bir başka mahalle sakini, su ve kanalizasyon borularının gömülmemiş olduğunu ve bu yüzden 6 aylık sürede boruların zarar gördüğünü ve atık suların sokaklara dolduğunu söyledi. Mahallenin bu haliyle hijyenik olmadığı için yıkılan eski mahalleden farkı kalmadığını da sözlerine ekledi. Diğer taraftan çocukların eğitim masraflarının karşılanacağı yönündeki vaadin de gerçekleştirilmediğini söyleyen mahalle sakinleri, çocuklarını yoksulluk nedeniyle okula gönderemediklerini söylediler.

Kaynak: http://www.vimeo.com/8823833

Çingene Kadınlardan 8 Mart Manifestosu 16/03/2010
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bir grup Romanyalı Çingene kadın, manifesto hazırlayarak evlerde, iş yerlerinde ve sivil toplum örgütlerindeki erkek egemen yapıya dikkat çektiler. Çingene kadınlar da vardır, diyerek yola çıkan kadınlar, ülkelerinde yaşadıkları sorunlara karşı etkili bir şekilde çalışacaklarını duyurdular.

Çingene toplumununi en önemli özelliklerinden bir tanesi de kadınların konumudur. Çingene kadınlar toplumsal yaşamda en az erkekler kadar etkin, çoğu zaman erkeklerden daha öndedirler. Bu konumlanma genelde yok sayılır ve Çingene kadını görüntüsü çalgı çalan, şarkı söyleyen, göbek atan, saç saça başbaşa kavga eden vb. içi boş biçimlerde çizilir. Çalgıyı en güzel biçimde çalan, sesiyle kendine hayran bırakan, en güzel göbek atan ve erkeklerden daha iyi kavga eden Çingene kadınlar, aynı zamanda zanaatini yaptığı alanda kendini göstermesini bilir, hakkını yedirmez. Ancak yıkımlar, yoksulluk, çalışma koşullarının ağırlığı ya da çalıştıkları yerlerdeki erkek egemen yapı Çingene kadınlarının sırtındaki yükü daha da ağırlaştırır.

Bütün bu sorunlara karşı Romanyalı Çingene kadınlar 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bir bildiri yayınlayarak, etkin bir şekilde çalışacaklarını belirttiler. Bildiride, Romanya’da yaşayan Çingenelerin sorunlarına dikkat çeken kadınlar, sosyal ve politik hakları için mücadele edeceklerini vurguladılar. Sadece Çingene kadınları değil sınıfı ya da etnik grubu ne olursa olsun bütün kadınları birlik olmaya çağırdılar. Yoksulluk, yıkımlar, ırkçı saldırılar gibi sorunların Çingene kadınların sırtındaki yükü daha da ağırlaştırdığı belirtilen bildiride, Çingene olsun olmasın bütün kadınlar dayanışmaya davet edildi.

Diğer taraftan bildiride Avrupa’daki Çingene hareketindeki erkek egemen yapıya da dikkat çekildi. Çingene sorununa yönelik faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinde kadınlar büyük bir özveriyle çalışsalar da yönetimlerde yer bulamadıkları vurgulandı. Bu örgütlerdeki erkek egemen yönetim anlayışına karşı mücadelelerini sürdüreceklerini belirten kadınlar, mücadalelerinde erkekleri de yanlarında görmek istediklerini söylediler.

Kaynak: Romano Liloro

Çingenelere Özel Sınıf İnsan Haklarına Aykırı 17/03/2010
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önemli bir karar vererek Çingenelere özel sınıf açılmasının ayrımcılık olduğuna hükmetti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin temyiz mercii olan Yüksek Mahkeme’nin (Grand Chamber) 16 Mart 2010 tarihinde verdiği karara göre dil esasına dayalı olarak öğrencilerin ayrı sınıflarda eğitim görmesinin ayrımcılık olduğu ve Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu’na aykırı olduğu belirtildi.

Kamuoyunda “Orsus ve Diğerleri Olayı” olarak bilinen davanın konusunu, Hırvatistan’ın 3 farklı köyünde gerçekleştirilen bir uygulama oluşturuyordu. 3 farklı köyde 14 Çingene öğrenci, dilleri farklı olduğu gerekçesiyle sadece Çingene öğrencilerden oluşan sınıflara alınmışlardı. Olaya konu olan okullar, Çingenelerle diğer öğrencilerin aynı dilde eğitim almalarına rağmen Çingene öğrencilerin anadillerinin Romani olmasının eğitimi zorlaştıracağı gerekçesiyle böyle bir uygulama başlatmışlardı. Bunun üzerine öğrencilerin velileri durumun etnisiteye dayalı bir ayrımcılık olduğunu belirterek sivil toplum örgütlerini (Avrupa Roman Hakları Merkezi ve Hırvatistan Helsinki Komitesi) harekete geçirdiler. Daha sonra ise olay Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı. 2004 yılında mahkemeye taşınan olay 2008 yılında karara bağlandı. Oy çokluğu ile karar veren Mahkeme Komitesi olayın ayrımcılık olmadığına hükmetti. Bu karar üzerine karara itiraz edildi; konu son karar mercii olan ve kararlarına itiraz yolunun kapalı olduğu Yüksek Mahkeme’ye taşındı. Yüksek Mahkeme ise 16 Mart 2010 tarihli kararı ile olayın etnisiteye dayalı bir ayrımcılık olduğunu belirtti. Ayrıca, her bir öğrenciye 4500 Euro (yaklaşık 10 bin TL) manevi tazminat verilmesine ve toplam 10 bin Euro tutan mahkeme masraflarının davalı tarafından ödenmesine karar verildi.

Davaya bakan avukat Lovorka Kusan karar sonrası yaptığı açıklamada, Yüksek Mahkeme’nin verdiği kararın Hırvatistan’daki Çingene çocukları için çok önemli olduğunu vurguladı. Avrupa Roman Hakları Merkezi’nden Robert Kushen ise mahkemenin verdiği kararın, Avrupa çapında ayrımcı politikaları görmezden gelen yönetimler için bir çeşit uyarı vazifesi gördüğünü söyledi.

Bu karar Avrupa çapında Çingenelere yönelik ayrımcılık vakaları için önemli bir karar olarak tarihteki yerini aldı. Ayrıca kararın Avrupa Konseyi’ne üye olan ve dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisindeki 47 ülkede, yaşanan ve yaşanabilecek benzer olaylara emsal teşkil etmesi bekleniyor.

Kaynak: www.errc.org

Jaroka'dan 8 Mart'ta Zorla Kısırlaştırma Vurgusu 19/03/2010
Avrupa Parlamentosu’nun Çingene vekillerinden ve Fidesz Partisi üyelerinden Livia Jaroka, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında yapılan toplantıda Çingene kadınların zorla kısırlaştırılması konusuna dikkat çekti.

Avrupa Parlamentosu 16 Mart’ta Dünya Kadınlar Günü nedeniyle özel bir oturum gerçekleştirdi. Kadın Hakları ve Cinsler Arası Eşitlik Komisyonu tarafından düzenlenen toplantının konusu, Avrupa çapında kadınlara yönelik şiddete karşı mücadeleydi. Komitenin başkan yardımcısı olan Livia Jaroka, Çingene kadınlara uzun bir süre uygulanan zorla kısırlaştırma konusuna dikkat çekti.

Jaroka konuşmasında, Çingene kadınlara uygulanan zorla kısırlaştırmalarını gösteren resmi kayıtların tutulmadığını ancak geçmişte bu tür uygulamaların yaygın bir şekilde gerçekleştirildiğini söyledi. Soğuk Savaş yıllarında sık görülen uygulama, 1990 sonrasında da kimi ülkelerde yaşanmıştı. Jaroka, 2004 yılından beri bu tür bir uygulamanın görülmediğini söyledi.

Zorla kısırlaştırma pratiği günümüzde uygulanmasa da kimi ülkelerde Çingene kadınları haberleri olmadan kısırlaştırılabiliyor. En son geçtiğimiz yıl Çek Cumhuriyeti’nde genç bir kadın, kendi isteği dışında kısırlaştırıldığı için açmış olduğu davayı kazanmıştı. Dava Çingene kadın lehine sonuçlanmış olsa da yaptırımlar askıda beklemeye devam ediyor. Jaroka, benzer davaların 2004 öncesinde de sonuçlandığını ve devletlerin maddi tazminatları ödemeyi ötelediklerini, özür dilemediklerini söyledi. Jaroka, bu tür olayların önüne geçmek için öncelikli olarak atılacak adımlardan birisinin olaylarla ilgili resmi kayıtların saklanması olduğunu söyledi. Başkan yardımcısı olduğu komisyonda görevde kaldığı sürece bu konuyu gündemde tutacağını söyleyen Jaroka, zorla kısırlaştırma gibi insanlık suçlarının tarihe gömülmesini umduğunu belirterek sözlerine son verdi.

Kaynak: Roma Daily News

Unutulmuş Soykırım Baharda Anılıyor 22/03/2010
Finlandiya, 2. Dünya Savaşı sırasında öldürülen Çingeneler anısına bu baharda büyük bir uluslarlararası etkinliğe ev sahipliği yapacak. Helsinki’de faaliyet gösteren sivil toplum örgütü Drom önderliğinde gerçekleşek olan etkinlikler Mart ve Nisan ayı boyunca sürecek. Etkinlikler Çingene tarihine ve kültürüne ilgi duyan herkese açık.

Ağırlıklı olarak, Çingene kültürü ve sanatları üzerine faaliyet gösteren Drom adlı sivil toplum örgütü bu yıl Çingene soykırımını anmak ve Çingenelerin günümüzde yaşadıkları koşullara dikkat çekmek üzere uluslararası bir etkinlik düzenlemeye karar verdi. Forgotten Genocide Project isimli etkinliklerin düzenlenmesine, başta cumhurbaşkanı Tarja Halonen olmak üzere, Helsinki Belediyesi Kültür Ofisi, Fin Tarih Topluluğu ve Fin Bilimsel Çalışmalar Cemiyeti de destek veriyor. Mart ve Nisan ayları boyunca Helsinki’de sürecek etkinlikler dört ana bölümden oluşuyor. Bunlar, Çingene tarihi ve kültürünün tartışılacağı 2 günlük bilimsel bir toplantı; Çingene sanat, kültür ve tarihini anlatan sergiler; Çingene grupların sahne alacağı konserler ve fotograf sergileri olacak.

“Çingeneler ve Soykırım” başlıklı 2 günlük bilimsel toplantı 8 Nisan Dünya Çingeneler Günü’nde başlayacak. Toplantıda, 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan trajedinin boyutları, Kuzey ülkeleri ön planda olmak üzere, tartışılacak. Ayrıca Avrupa’daki Çingenelerin günümüzde yaşadığı sorunlar da masaya yatırılacak. Bu toplantıya, Finlandiyalı Çingene yazar Veijo Baltzar’ın 2008’de yayımlanan, “Aşk ve Savaş” isimli soykırım günlerinde aşkı anlatan kitabıyla ilgili vereceği konferans eşlik edecek.

Sergiler ve konserler ise “Barvalo Drom” başlığı altında sanatseverlerle buluşacak. Konser verecek gruplar Finlandiya, İsveç ve Çek Cumhuriyeti’nden gelecekler. Etkinlikler kapsamında açılacak fotograf sergisinde ise Alman fotografçı Espen Eichhöfer fotograflarına yer verilecek.

Kaynak: http://www.drom.fi/forgottengenocide/

Romanya Vekilinden Soru Önergesi 24/03/2010
Romanya vekillerinden Renata Weber, Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu’na İtalyan sivil toplum örgütü Everyone yöneticileri Roberto Malini ve Dario Picciau’nun İtalyan güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınmaları ile ilgili bir soru önergesi verdi.

Geçtiğimiz ay, İtalyan sivil toplum örgütü Everyone’ın yöneticileri Roberto Malini ve Dario Picciau, Çingene kamplarının boşaltılması sırasında görev başındaki polis memurlarını engellemeye çalışmak ve hakaret etme iddiasıyla gözaltına alınmışlardı. Mallini ve Picciau yargılanmadan yaklaşık 1 ay boyunca gözaltında tutulmuşlar ve bu süre sonunda 2280 Euro ceza ödeyerek salıverilmişlerdi. Olay, İtalya Parlamentosu’na bir soru önergesiyle taşınmıştı.

Romanya vekillerinden Weber de 10 Mart günü yaşanan süreci, verdiği iki ayrı soru önergesiyle Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu’na taşıdı. Avukat ve aynı zamanda insan hakları aktivisti olan Weber, olayın bir hukuksuzluk örneği olduğunu ve mutlaka üzerine gidilmesi gerektiğini söyledi. Yaklaşık bir ay süren gözaltının, İtalya ve Avrupa bir ayıp olduğunu belirten Weber, bu hukuksuzluğun giderilmesi için elinden geleni yapacağını söyledi.

Kaynak: www.everyonegroup. com 

Çek Cumhuriyeti ve Macaristan'da Irkçı Saldırı 26/03/2010
4 gün arayla 2 farklı Avrupa ülkesinde gerçekleştirilen ırkçı saldırılarda Çingenelerin oturdukları evler hedef alındı. Şans eseri can kaybının yaşanmadığı saldırılarla ilgili soruşturmalar devam ediyor.

İlk saldırı, 14 Mart günü, Çek Cumhuriyeti’nin Prag’dan sonra en kozmopolit kenti ve 2015 Avrupa Kültür Başkenti adayı olan Ostrava kentinde meydana geldi. Çingenelerin yaşadığı Bedriska semtindeki saldırıda, benzinle yapılmış molotof kokteyli sabah erken saatlerde, Çingene bir kızın uyuduğu odanın camından içeri atıldı. Şans eseri, odadan içeri giren şişe kırılmadı. Camın kırılmasıyla uyanan küçük kız, soğukkanlı bir şekilde molotof kokteylini dışarı atmayı başardı. Oluşan küçük çaplı yangın ise aile bireyleri tarafından söndürüldü. Olay sonrasında, polis molotof kokteyline incelemek üzere el koydu. Polis, ırkçıların yanı sıra saldırıda hedef alınan ailenin iş yaptıkları kişileri de soruşturmaya dahil etti. Saldırı sonrasında ülkedeki sivil toplum örgütleri peşi sıra basın açıklamaları yaparak, bunun ırkçı bir saldırı olduğunu söylerek olayı kınadılar.

İkinci saldırı ise 18 Mart günü Macaristan’da yaşandı. Balaton Gölü yakınlarındaki Siofok isimli kasabada, yine sabah erken saatlerde yine molotof kokteylli saldırı gerçekleştirildi. Çingenelerin yaşadığı 4 eve atılan molotof kokteyllerinin kimileri evlerin duvarlarında parçalanırken, bir tanesi ise eve girdi. Ailelerin gürültülere uyanması sayesinde can kaybı yaşanmadı. Kendilerini dışarı atan aileler, saldırıları gerçekleştirenlerini görmediklerini söylediler. Olay sonrasında Çingene aktivist Zsolt Nemeth, saldırıların ırkçılar tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Nemeth, kasabada Çingeneler ile Çingene olmayanlar arasında şimdiye kadar ciddi bir sorunun yaşanmadığını ve ilk defa böyle bir saldırının gerçekleştirildiğini söyledi.

Kaynak: www.romea.cz

Domlardan Bahar Karşılaması 30/03/2010
Domlar bu yıl ilkbaharı faydalı iki etkinlikle karşılıyorlar. Geçtiğimiz haftalarda başkanı Amoun Sleem ile röportaj yaptığımız, Kudüs merkezli Domari Society adlı sivil toplum örgütü, bu baharda Dom çocuklar için bir etüd merkezi ve geleneksel zanaatlarını sergileyecekleri iki farklı merkez kurdu.

Bu yıl başından itibaren kısıtlı olanaklarla kurulan etüd merkezi, Hollanda merkezli Kinderposzegels adlı kuruluştan sağlanan fonla geliştirildi. Etüd merkezinde okul çağındaki çocuklara İngilizce ve Arapça dersleri verilmeye başlandı. Dil kurslarının yanısıra öğrencilere okuldaki derslerini desteklemelerine yönelik ücretsiz kurslar verilmeye başlandı. Ayrıca merkezde yapılacak etkinlikler kapsamında Dom çocukları Kudüs’te bulunan hayvanat bahçesi ve müzelere götürülecek. Önümüzdeki günlerde ise heykel, resim ve tiyatro kurslarının başlatılması planlanıyor.

Dom Society tarafından önce ki yıllarda başlatılan ve geleneksel zanaatların kaybolmamasının hedeflendiği nakış, takı, desen ve metal işleme kurslarında modern bir bakış açısıyla tekrar canlanan zanaat ürünlerinin satılması için kurulacak satış merkezi ise baharın yeni süprizi. Kurulacak satış merkezi için çalışmalar tamamlanmış durumda; uygun bir dükkân bulunur bulunmaz merkez, Kudüslülerle buluşacak. Satış merkezi, hem kuruluş için maddi kaynak yaratacak hem de geleneksel zanaat ürünleri sergilenmesini sağlayacak. Kuruluş bu zanaat ürünlerini, 23 Nisan tarihinde, Kudüs’te açılacak geleneksel zanaat pazarında da sergilemeyi planlıyor. Bunun için gerekli başvurular yapılmış ve sergi yeri kiralanmış durumda. 23 Nisan’da geleneksel zanaat sergisinde “Çingene Pazarı” ziyaretçilerini bekliyor olacak.

Kaynak: The Newsletter of the Domari Society of Gypsies in Jerusalem

2. Avrupa Çingene Zirvesi İspanya'da Toplanıyor 02/03/2010
İlki Brüksel'de 2008 yılında toplanan Avrupa Çingene Zirvesi bu yıl İspanya'nın Cordoba kentinde yapılacak. 8-9 Nisan 2010 tarihinde gerçekleştirilecek olan zirveye, ilkinde olduğu gibi Avrupa Birliği'nin ilgili kurumları, birliğe üye ülkeler ve sivil toplum örgütleri düzeyinde temsilciler katılacaklar.

2007 yılında Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin temsilcileri ortak bir deklerasyon yayınlayarak birlik sınırları içerisinde yaşayan Çingenelerin toplumsal sorunlarının ciddi boyutlarda olduğunu ve bu sorunların çözümü için birlikte hareket edeceklerini belirtmişlerdi. Bu ortak hareket etme kararının ardından, Avrupa Konseyi'nin desteğiyle, 2008 yılında Avrupa Birliği dönem başkanı Fransa önderliğinde 1. Avrupa Çingene Zirvesi Brüksel'de gerçekleştirilmişti. Zirvede, Avrupa Birliği sınırları içerisinde yaşayan Çingenelerin, bireysel ve kurumsal düzeyde ayrımcılıkla karşılaştıkları vurgulanmış. Sorunun çok yönlü, karmaşık bir yapısı olduğuna dikkat çekilmiş, bu karmaşık sorunun çözümünün de aynı anda birçok politikanın hayata geçirilmesine bağlı olduğu belirtilmişti. Bu sorunlar yumağının, eğitim, istihdam, sağlık ve konut konularına öncelik vermek suretiyle oluşturulacak politikalarla uzun vadede çözülebileceğine dikkat çekilmişti.

Birinci toplantının 2 sene sonrasında, İspanya, ikinci zirveye ev sahipliği yapacak. 8-9 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilecek zirvenin hazırlık toplantısı 24-25 Mart 2010 tarihinde Fransa'da yapıldı. Hazırlık toplantısında zirve başlığının "Gelecekle Yüzleşmek: Çingene Nüfusun Gelişiminde Anahtar Unsurlar" olmasına karar verildi. Bu yıl zirvenin temel konuları, Çingene kadınlarının toplumsal konumlarının güçlendirilmesi, Çingene çocuklarının eğitimi, istihdam olanaklarının geliştirilmesi ve kurumsal düzeyde uygulanan ayrımcılıkla mücadele olarak belirlendi.

Kaynak: www.romadecade.org

Altın Tekerlek Film Festivali 07/03/2010
Her yıl geleneksel olarak düzenlenen Altın Tekerlek Çingene filmleri festivali bu yıl da sinema severlerle buluşuyor. Bu sene 7. si düzenlenen festivalin açılış filmi “Atom Karınca” isimli belgesel film olacak.

Her yıl Makedonya'nın Skopje kentinde düzenlenen Altın Tekerlek Çingene filmleri festivali 6-7 Nisan tarihleri arasında sinema severlerle buluşacak. Festivale başta Makedonya olmak üzere, İngiltere, İspanya, İsrail, Macaristan ve Slovenyalı yönetmenlerin Çingene temalı film ve belgeselleri gösterilecek. Toplam 10 filmin gösteriminin yapılacağı festival, Atom Karınca isimli Makedonyalı Çingene boksör Veli Mumin'in hayatını konu alan belgeselin hikayesinin ve çekimler sırasında yaşananların anlatılacağı bir de toplantı düzenlenecek. Festival ödül töreniyle sona erecek.

Festival her yıl olduğu gibi bu yıl da Makedon televizyon kanalları, TV BTR Nacional ve TV Alsat M işbirliği ile düzenleniyor.

Kaynak: Roma Daily News 

8 Nisan Dünya Çapında "Törenlerle" Kutlandı 12/04/2010
1990 yılından itibaren dünya çapında çeşitli etkinliklerle kutlanmaya başlayan 8 Nisan, bu yıl da Çingenerin umutlarını ortaya koydukları bir gün oldu. Ağırlıklı olarak Avrupa'da kutlanan Dünya Çingene günü, 1971 yılında Londra'da yapılan Uluslararası Çingene Kongresi'nin başladığı gün olarak kayıtlara geçti.

8 Nisan 1971 yılında Londra'da toplanan 1. Dünya Çingene Kongresi'ne birkaç gözlemci ve dünyanın farklı ülkelerinden gelen 24 delege katıldı. Kongre'de "Roma" kimliğinin bileşenleri olarak bir bayrak, ulusal bir marş tasarlanmıştır. Diğer taraftan periyodik olarak bu kongrelerin tekrarlanmasına karar verilmiştir. 1990 yılında yapılan 3. kongrede ise 8 Nisan tarihinin Dünya Çingeneler Günü olarak kutlanması kararlaştırılmıştır. Ancak kongrenin kararları ve dünyadaki bütün Çingeneleri temsil etme iddiası günümüzde halen tartışmalıdır. Birçok araştırmacı, ilk kongrenin tutanaklarını incelemişler ve katılımcı sayısının sadece 10 ülkeyle sınırlı olduğunu söylemişlerdir. Ayrıca günümüzde Avrupa'nın en kalabalık Çingene nüfusuna sahip olduğu belirtilen Türkiye'den de kongreye katılım olmamıştır.

İspanya'da yapılan Avrupa 2. Çingene Zirvesi'nin başladığı tarih bu yıl 8 Nisan'a denk geldi. İlk zirvenin yapıldığı 2008 tarihinden bu yana katedilen yolun tartışmalarıyla başlayan toplantı, 9 Nisan 'da sona erdi. Toplantıda, Çingenelere yönelik şiddet eylemleri, Avrupa çapında ırkçı partilerin ve ırkçı söylemleri kullanan politikacıların giderek artması, Çingenelerin eğitim ve sağlık olanaklarından faydalanamamaları, Çingene kadınların zorla kısırlaştırılmalarının halen devam etmesi, Çingene çocuklarının okullarda karşılaştıkları ayrımcılık vakaları, dünya çapında Çingenelerin gettolaşmaya mahkum edilmesi ve alternatif konut alanları oluşturulmadan yapılan yıkımlar ele alındı. Başta Avrupa Çingene Hakları Merkezi(ERRC) olmak üzere Avrupa çapında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri ise ele alınan konularla ilgili olarak ilk zirveden bu yana gözle görülür bir gelişme olmadığı yönünde birleştiler. 8 Nisan tarihinde böyle bir toplantının yapılmasının önemli olduğuna dikkat çeken sivil toplum örgütleri, toplantıda ele alınan konular hakkında sayısal verilere dayanan bir bildiri yayınlayarak durumun vehametine dikkat çektiler.

Zirveye temsilci gönderen siyasal gruplardan birisi olan Avrupa Parlamentosu Sosyalist-Demokratlar grubu, 8 Nisan gününün Çingeneler için bir umudu temsil ettiğini belirten bir açıklama yaptılar. Bu açıklamada sorunların Çingeneler için dayanılmaz boyutlarda olduğu ancak bu uzun yolda 8 Nisan tarihinin temsil ettiği umudun kaybedilmemesi gerektiğinin altı çizildi.

İspanya'da yapılan zirve dışında ise Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Kosova, Sırbistan, Karadağ ve New York'da 8 Nisan tarihinde çeşitli etkinlikler yapıldı. Macaristan'da yapılan etkinliklerde "10 Milyon Çingene, 10 milyon Ayrımcılık Hikayesi. Gelin önyargılarla mücadele edelim" başlığı kullanıldı. Çeşitli toplantıların yapıldığı etkinlikler, Çingene grupların sahne aldığı dans gösterileri ve konserlerle sona erdi. New York'da ise 8 Nisan etkinlikleri kapsamında bir dizi konser ve parti düzenlendi.

Kosova'da ise 11 yıldır mülteci kamplarında yaşamak zorunda kalan Çingeneler herhangi bir kutlama yapmadılar. Kosova'nın kuzeyindeki Leposavic mülteci kampında yaşayan Çingeneleri temsilen bir konuşma yapan Skender Gusani, "ailelerinden ayrılmak zorunda kalmayan, barış içinde yaşamlarını sürdürebilecekleri evleri olan" bütün Çingenelerin 8 Nisan günlerini kutladığını belirterek konuşmasına başladı. Halen toplama kamplarına benzeyen mülteci kamplarında yaşamaya devam ettiklerini belirten Gusani, bu kamplardaki yaşam koşullarına dikkat çekti. Olumsuz koşullar nedeniyle 2 ay önce 15 aylık bir bebeğin öldüğünü söyleyen Gusani, bütün bunlara rağmen umutlarını kaybetmeyeceklerini vurguladı.

Avrupa Roman ve Gezginler Forumu (ERTF) 8 Nisan tarihinde bildiri yayınlayarak, Çingenelerin Avrupa vatandaşları olduklarını vurguladı. Bildirinin, Avrupa Komisyonu'na bir çağrı niteliği taşıdığının altı çizildi. Avrupa Komisyonu'nun acilen Çingenelerin gündelik yaşamlarında karşılaştıkları sorunların çözümüne yönelik politikalar üretmesi gerektiği vurgulandı. Halihazırda Avrupa Birliği'nin Çingenelerin sorunlarını çözmeye yönelik olarak oluşturduğu Avrupa Çingene Stratejisi bulunduğu söylenirken, bu stratejinin acilen hayata geçirilmesi çağrısında bulunuldu.

Avrupa'da faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinden Romedia Foundation ise 8 Nisan'da bir kısa film yayınlayarak önyargılara dikkat çekti. Mundi Romani isimli belgesel grubunun hazırladığı kısa filmde Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ ve Bosna Hersek'te yaşayan 4 Çingene kadının yaşamlarından kesitler sunuldu.

Euronews isimli internet sitesi ise ünlü yönetmen Tony Gatlif'in 8 Nisan tarihli kısa bir röportajına yer verdi. Gatlif, herkesin Çingenelerle birlikte yaşamayı öğrenmesi gerektiğini söyledi. Çingenelerin de diğer insanlar gibi konuşabilen, yemek yiyebilen, düşünebilen insanlar olduğunu belirten Gatlif acilen herkesin bunun farkına varması gerektiğini söyledi. Sorunun, Çingenelerin yaşadıkları ülkelerde vatandaş olarak sayılmamalarından kaynaklandığını söyleyen Gatlif, Avrupa'da yaşayan bütün Çingenelerin bulundukları ülkelerin pasaportlarına sahip olduklarının diğer vatandaşlara hatırlatılması gerektiğine dikkat çekti.

Macaristan'da Zafer Irkçıların 19/04/2010
Son yıllarda Çingenelere yönelik ırkçı saldırılarla gündeme gelen Macaristan'da geçtiğimiz hafta sonu genel seçimler yapıldı. Kesinleşmeyen sonuçlara göre ırkçı Fidesz ve Jobbik partileri oy oranlarını arttırdılar. Fidesz %53, Jobbik %17 oranında oy aldılar. Önümüzdeki dönemde Macaristan parlamentosu 368 sandalyesinin 232'si (Fidesz 206 + Jobbik 26) merkez sağ ve aşırı sağ partilerin elinde olacak.

Macaristan’ın merkez sağ Fidesz Partisi Pazar günü yapılan ilk tur genel seçimlerde, oyların yaklaşık yüzde 53’ünü alarak iktidardaki sosyalistlere karşı ezici bir üstünlük elde etti. Sonuçlarda Macaristan’ın küresel ekonomik krizde aldığı darbenin etkisi olduğu ifade ediliyor.

Seçim komisyonundan yapılan açıklamaya göre ülkedeki sandıkların yüzde 99’undan fazlası açıldı. Elde edilen sonuçlara göre Fidesz Partisi bütün bölgelerde Sosyalistler’den fazla oy alarak parlamentodaki 265 sandalyenin 206 tanesini kazanmış oldu. Yaklaşık bir yıllık sürede ülkeyi azınlık hükümetiyle idare eden Sosyalistler sadece 28 sandalye elde etti.

Fidesz Partisi’ne, 2002’de görevinden ayrılan eski Başbakan Viktor Orban liderlik ediyor. Orban, seçimlerden önce küresel finansal krizin etkisinden hala çıkamayan vatandaşlarına vergilerde kısıntıya gitme ve istihdamı artırma sözü vermişti. Macaristan şu an, 2008 yılında IMF ve Avrupa Birliği’nden aldığı 25 milyar dolarlık kredinin yükü altında.

Sosyalistler yüzde 19’luk oy oranıyla sandıktan ikinci sırada çıkarken asıl büyük sürprizi aşırı sağcı Jobbik Partisi yaptı. Çingene ve Yahudi karşıtı görüşleriyle bilinen parti İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez parlamentoda sandalye elde etmesi ülkedeki Yahudiler ve Çingenelerde kaygı yarattı.

Kaynak: www.hurriyet.com.tr

Brezilya Çingeneleri 21/04/2010
Başkent Sao Paulo'nun banliyölerinden birisi olan Itaquaquecetuba Brezilya Çingenelerinin bir bölümüne ev sahipliği yapıyor. Banliyönün otobana yakın kısmındaki çayırda kurulmuş olan çadır kentte altyapı sistemi elektrik ve su bulunmuyor. 100 Çingenenin yaşadığı çadır kent her an tahliye edilme tehlikesiyle karşı karşıya.

Yaklaşık 20 yıldır burada yaşayan Çingenelerin büyük bir bölümünün nüfus kağıtları bulunmuyor. Dolayısıyla okula giden çocukların sayısı çok az. Kampta yaşayan Çingenelerden Claudinei Pereira, en küçük çocuğunun okumasını için nüfus kağıdı çıkarttığını ancak Çingene olmaları nedeniyle çocuğunun okula kaydedilmediğini belirtiyor. Bir başka kamp sakini olan Elizete de Cardoso, Çingene olmalarının karşılarındaki en büyük engel olduğunu sadece okul değil başkentin merkez iş alanlarında, kendilerine bu yüzden iş de verilmediğini söyledi.

İşsizlik en büyük sıkıntılardan birisi durumunda. Kendilerine iş verilmemesinden şikayet eden Çingeneler at ticareti, dericilik, kullanılmış eşya alım satımı gibi işlerle uğraşıyorlar. Günlük kazanç 10-12 dolar arasında. Rakam bu kadar düşük olunca, illegal para kazanma yöntemleri de Çingenelerin kazanç kapılarından birisi haline geliyor. Bunlardan en çok yapılan ise Paraguay'dan gelen kaçak ev eşyalarının ülkeye sokulması ve ticareti. Kampın din görevlisi olan Rocha isimli Çingene, kaçak ev eşyası ticaretinin işsizlikten kaynaklandığını, aslında kimsenin bu riskli işi yapmak istemediğini söyledi. Rocha'ya göre geçtiğimiz yıl sınırlarda 10 kadar Çingene kaçak eşyaların ülkeye sokulması sırasında ölmüş. Diğer taraftan kendilerinin yapmadığı kaçakçılıkların da üstlerine kaldığını söyleyen Rocha, polisin kaçak herhangi bir şey yakaladığında derhal kampa geldiklerini belirtti. Çadırların kendileri için kutsal olduğunu söyleyen Rocha, polislerin bu kutsallığa saygı göstermediklerini belirtti. Devletin varlığını sadece sadece bu kamp baskınlarında gördüklerini de sözlerine ekledi.

Brezilya'da 250 bin - 1 milyon dolayında Çingenenin yaşadığı düşünülüyor. Büyük bir bölümü yoksulluk sınırının altında yaşayan Çingeneler arasında okuyabilmiş şanslılar da bulunuyor. Bunlardan birisi olan Y. G. bir gazeteci. Ülkede önyargıların çok etkili olduğunu söyleyen Guelpa, Çingene olduğunu gizlemek zorunda kaldığını bu yüzden Itaquaquecetuba'da yaşayan akrabalarını gizlice ziyaret ettiğini söylüyor. A.S. Isimli Çingene ise ülkenin en pahalı özel okullarından birisinde öğretmenlik yapıyor. İşini kaybetmek istemediğini bu yüzden de Çingene olduğunu gizlediğini söylüyor. Jucelho Dantas da Cruz ise devlet üniversitelerinden birisinde biyoloji profesörü. Çingene olduğunu gizlemediğini, öğrencileriyle ve akademik çevresiyle bu gerçeği yer geldiğinde paylaştığını belirtiyor.

Kaynak: http://frontlineclub.com/

Şutka'ya Kaçak Mal Baskını 28/04/2010
Makedonya’nın Skopje kentindeki en büyük Çingene yerleşimi olan Suto Orizari’ye 16 Nisan tarihinde zabıtalar, özel donanımlı polis güçleri eşliğinde baskın yaptılar. Mahalle halkı baskın sırasında güvenlik güçlerinin aşırı şiddet kullandığından şikayetçi oldu. Olaylar sonrasında çıkan gerginlik 1 gün boyunca sürdü.

Suto Orizari’de bulunduğu öne sürülen sahte, kaçak mal imalathanelerine ve depolarına zabıtalar, güvenlik güçleri eşliğinde baskın gerçekleştirdiler. Makedon İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre baskının başlamasıyla birlikte depo ve imalathane sahipleri güvenlik güçleri ve zabıtalara taşlarla saldırdılar. Yine bakanlık yetkililerinin bildirdiğine göre güvenlik güçleri taşlara biber gazı ile karşılık verdi. Yaşanan gerimde 4 ekip aracı tahrip olurken, 16 zabıta hafif şekilde yaralandı. Baskın sonucunda güvenlik güçleri tarafından 20 bin Euroluk kaçak ve sahte mala el konuldu.

Olaylar sonrasında bölgede yaşayan Çingeneler bir protesto gösterisi düzenlediler. Mahallede kaçak, sahte mal depo ve imalathanelerinin olduğunu kabul eden Çingeneler, buradaki denetimlerin daha insani bir şekilde yapılabileceğini söylediler. Operasyon başlar başlamaz güvenlik güçlerinin biber gazına sarıldıklarını belirten mahalle sakinleri, bakanlık iddialarının aksine yaşanan gerilimin bu durumdan kaynaklandığını ileri sürdüler.

Bölgedeki sivil toplum örgütleri temsilcileri ise senelerdir Makedonya’da Çingenelere yönelik uygulanan sosyal politikalar sonucu katedilen yolun, bu operasyon sırasında ortaya çıkan olumsuz görüntüler nedeniyle zarar gördüğünü söylediler. Sivil toplum kuruluşu yetkilileri İçişleri Bakanlığı ve Skopje Belediyesi’ne operasyonlarda neden özel donanımlı güvenlik güçlerinin kullanıldığını sordular. Normal yollarla denetim yapılmış olsaydı kaçak ve sahte malların rahatça ele geçirilebileceğini belirten sivil toplum örgütü temsilcileri, bu tür operasyonların yarardan çok zarar getireceği konusunda ortak kaygılara sahip olduklarını vurguluyorlar.

Shutka adıyla da bilinen Suto Orizari, Makedonya’nın en büyük Çingene yerleşim bölgesi olma özelliğinin yanısıra Avrupa’daki en büyük mahallerden de bir tanesi. 20 bini aşkın nüfusu bulunan Shutka’da işsizlik en büyük sorunlardan bir tanesi. Son 5 yıldır bölgedeki sorunların çözümüne yönelik AB projeleri uygulanıyor. 

Kaynak: www.balkaninsight.com

Belgrad'da Baskın Gibi Yıkım 30/04/2010
Macaristan’ın başkenti Belgrad’da 20 Nisan günü Cukarica Belediyesi sınırları içerisinde bulunan Lazara Kujundzica Sokağı’nda bulunan Çingene yerleşimi belediye ekipleri tarafından zorla yıkıldı. Olası bir karşı koyuşun engellenmesi amacıyla yıkım sabah saat 07:00’da başladı.

38 ailenin yaşadığı toplam nüfusu 150’nin üzerinde olan Çingene mahallesi, alternatif bir yerleşim alanı oluşturulmadan yıkıldı. Mahalle sakinlerinin ifadelerine göre yıkım önceden haber verilmeden gerçekleştirildi. Baskın-yıkımda, mahalle sakinlerine ev eşyalarını kurtarabilmeleri şansı tanınmadı.

Yıkım sonrası sokakta kalan Çingenelere, Belediye misafirhanesini geçici olarak açtı. Ancak misafirhane kapasitesinin 150 kişi için uygun olmaması nedeniyle mahalle sakinlerinin bir kısmı dışarıda kaldı. Dışarıda kalanlar içinse Roman Ulusal Konseyi geçici olarak kalacak yer temin etti. Roman Ulusal Konseyi evleri yıkılan Çingeneler için ayrıca, ailedeki birey sayısına göre 100 ila 200 Avro bulunan yardım zarfları dağıttı. Ayrıca yemek ve giyecek yardımı yapıldı.

Evlerini kaybeden Çingeneler ise yapılan maddi yardımların ancak 1 ay kendilerine yeteceğini söylediler. Misafirhanelerde ya da geçici olarak kaldıkları diğer yerlerin sonsuza kadar kapılarının açık kalmayacağını bilen Çingeneler acilen kendilerine alternatif bir yerleşim alanının gösterilmesini istediler. Devletten istihdam olanaklarını arttırmalarını beklerken böyle bir yıkım yaşadıklarını söyleyen Çingeneler belirsiz geleceğin kendilerini beklediğini belirttiler.

Kaynak: www.dur.org.rs

Ürdün'ün Çingene Karatecisi 03/05/2010
Ürdün'de bulunan Çingene gruplarından Bani Murra'lara mensup olan 14 yaşındaki Abdalrahman Al Masatfeh katıldığı birçok uluslararası karate şampiyonalarından altın madalyayla dönüyor. Ülkesini içinde Türkiye'nin de bulunduğu birçok yerde temsil eden Al Masatfeh, ringe çıktığında omuzlarında ülkesinde bulunan Çingenelerin sorumluluğunu hissettiğini söylüyor.

Her yerde olduğu gibi Ürdün'de de Çingenelerin ayrımcılığa uğradığını söyleyen Al Masatfeh, Çingene olmaktan gurur duyduğunu, insanların bakışlarının ya da önyargılarının artık kendisini rahatsız edemediğini söyledi. Çingeneleri hor görmenin mantıksız olduğunu söyleyen küçük karateci, Nawar olarak adlandırıldıkları için aşağılanmalarının nedenini anlayamadığını belirtti.

Ürdün Çingenelerinden Bir Grup: Bani Murra

Bani Murra kabilesi üyelerine gacolar tarafından Nawar ismi verilmiştir. Suriye ve Filistin gibi Ortadoğu ülkelerinde Çingenelere verilen isimlerden bir tanesi olan Nawar, birçok Çingene grubunu kapsamaktadır. Bani Murra kabilesi bu Çingene gruplarından bir tanesi olan Domlarla ilişkili. Kabilenin tarihiyle ilgili çeşitli fikirler ortaya atılmış. Bunlardan en çok kabul göreni kabilenin yüzlerce yıl önce Suriye'den Ürdün'e göç etmiş oldukları yönünde. Son yıllarda ise kabilenin Hindistan kökenli olduğuna dair fikirler kabul görmeye başlamış durumda. Kabile üyelerinin hepsi Arapça konuşuyor ve tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, uzun bir süre önce İslamı kabul etmişler.

Aslen Demirci olan Bani Murra Çingeneleri, 19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyılın ilk yarısına kadar bıçak ve kılıç yapmışlar. Halen az sayıda da olsa bu zanaati devam ettiren kabile üyelerine rastlamak mümkün. Diğer bir önemli geçim kaynağı ise müzisyenlik. Ülkenin en tanınmış çalgıcılarının büyük bir bölümü Çingene. Diğer taraftan az sayıda da olsa okumuş Çingene bulunuyor. Sporda kazandığı başarıların yanısıra eğitimine de devam Abdalrahman Al Masatfeh bunlardan bir tanesi; ülkenin tanınmış müzisyenlerinden olan Abdo Mousa'nın oğlu Sheikh Fathi Mousa avukatlık yaparken hobi olarak da müzisyenliğe devam ediyor.

Sayıları 50 bin olan Bani Murra kabilesinin büyük bir bölümü günümüzde kentlerde yaşarken, çok küçük bir kısmı ise halen göçebe konumdalar. 1960 yılında kendilerine Krallık tarafından 1000 dönümlük bir arazi bağışlansa da, arazinin üretime elverişli olmamasından dolayı bu arazi Çingeneler tarafından kabul edilmemiş.

Birçok ülkede olduğu gibi Ürdün'de de Çingenelere yönelik önyargılar ve ayrımcılık önemli bir sorun olarak varlığını koruyor. Özellikle çadırlarda yaşamaya devam eden Bani Murra kabilesi üyeleri büyük sıkıntılar çekiyorlar. Devletin hizmet götürmediği bu çadır alanlarında yaşayan Çingeneler açlık ve sağlık sorunlarıyla mücadele etmek zorundalar. Medyada kullanılan dil ise aşağılayıcı ve kimi zaman nefret söylemleri içeriyor.

"3. sınıf vatandaş" muamelesi gördüklerini söyleyen Çingeneler kendilerinin de Ürdün vatandaşları ve Müslüman olduklarını vurguluyorlar. Aralarından birçok devlet görevlisi çıktığını söyleyen Çingeneler bu çifte standartın ortadan kaldırılması için okumuş Çingenelere güvendiklerini belirtiyorlar.

Diğer taraftan siyaset kurumuna da güvendiklerini belirten Çingeneler, yaklaşan parlamento seçimlerinde sorunlarını çözümleyecek bir lider çıkartmaya uğraşıyorlar.

NOT: Bani Murra kabilesinin ülkeye gelişinden önce Ürdün'de Domların yaşadığı biliniyor. Ürdün coğrafyasının en eski sakinlerinden olan Domların, bu topraklarda 2000 yıllık bir geçmişi olduğu tarihi ve antropolojik kaynaklar ışığında öne sürülüyor.

Kaynak: Jordan Times

Çingenelerin Üzerinden Formula 1 Geçecek 06/05/2010
Roma'nın Çingenelere yönelik ırkçı politikalarıyla ünlü belediyesi yeni bir projeye imza atıyor. Çingene mahallesi Tor De Cenci, yapılması planlanan Formula-1 pistinin güzergahı üzerinde bulunuyor. Pistin 2013 yılına kadar tamamlanması bekleniyor. Bölgedeki Çingenelerin ise şehrin dışında bir bölgeye taşınacağı söylense de yeni yerleşim bölgesi hakkında net bir bilgiye ulaşmak şu anda mümkün değil.

To De Cerci'de Bosna kökenli 350 ve Makedonya kökenli 150 Çingene yaşıyor. Bosna kökenli Çingenelerin sözcüsü olan Hasco Rustic, 15 yıldır burada yaşadıklarını ve burayı terk etmektense ölmeyi yeğleyeceklerini söyledi. Bulundukları bölgenin kentin merkezinde olduğunu ve çocukların buralardaki okullarda kayıtlı olduğunu söyleyen Rustik, yetkililerin halen mahallenin yıkılmasından sonra istihdam ve eğitim gibi sorunların nasıl çözüleceğine cevap vermediklerini vurguladı. Kendileri için yapılacak yeni yerleşimin şehrin 10 km. dışında olduğunu söyleyen Rustic, bunun kabul edilemez olduğunu belirtti. Rustic, yıkımı durdurmak için dava açacaklarını sözlerine ekledi.

Roma Belediye Başkanı Gianni Alemanno ise İtalyan Hükümetinin 38 Milyon avro ayrılan bir "Göçebe Planı" olduğu, bu plan çerçevesinde daha önce yıkılan Casalino kampları, To De Cerci ve Roma'nın diğer bölgelerinde yaşayan 6000 Çingene için şehir dışında "Dayanışma Köyleri" inşa edileceğini söyledi.

Uluslararası Af Örgütü, konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Örgüt tarafından yapılan açıklamada Roma Belediyesi'nin Formula-1 için uygulamaya koyduğu planın bölgedeki Çingenelerin ihtiyaçlarını dikkate almadığını ve herhangi bir anlaşmaya açık kapı bırakmadığı belirtildi. "Dayanışma Köyleri" düşüncesinin toplama kamplarını hatırlattığı vurgulandı.

Kızıl Haç'a göre Roma'da 3500'ü kaçak olmak üzere, 7200 Çingene bulunuyor. Bu sayının 10.000'e kadar çıkacağı tahmin ediliyor.

Kaynak: www.ft.com

Hıdrellez, Saint George, Aya Yorgi, Kara Sara ve Baharın Gelişi 10/05/2010
Yorucu bir kışın ardından baharın gelişi insanlar tarafından binlerce yıldır kutlanıyor. Yeniden canlanan doğa, insanların umutlarını da yeşertiyor. Yeniden yeşeren umutlar farklı coğrafyalarda benzer ruh halleriyle kutlamalara dönüşüyor. Bizim coğrafyamızda umutlar Hıdrellez'de, dünyanın başka yerlerinde ise Saint George, Aya Yorgi ya da Kara Sara günlerinde yapılan kutlamalarla yeşeriyor. Umutlar, doğanın zenginliğine bağlanıyor. İnsanlık inançları ve yaşam şekilleri çerçevesinde her yıl baharın gelişini kutluyor. Mezopotamya, Anadolu, İran, Balkanlar, Asya ve Akdeniz ülkelerine bakıldığında baharın gelişinin müzik ve danslarla kutlandığını görmek mümkün.

Halk inancında Hıdrellez, Hızır ve İlyas peygamberlerin yeryüzünde buluştukları gün olarak kabul edilir. Bu gün Miladi takvime göre 5 Mayıs gecesine denk gelmektedir. Rumi takvim olarak bilinen Jülyen takvimine göre 23 Nisan baharın geldiği gün olarak kabul ediliyor. Aya Yorgi günü olarak kabul edilen bu günde doğanın uyandığı düşünülüyor. Hristiyanlığın Ortodoks mezhebine bağlı insanların kutladığı bu günde mumlar yakılıp, dilekler dileniyor. Katolik mezhebine bağlı olanlar ise Saint George günü olarak yine 6 Mayıs'ta baharı selamlıyorlar.

Hristiyanlık inancındaki Aya Yorgi veya St. George olarak adlandırılan tarihi kişilik, babasının Kapadokyalı annesinin ise Filistin yakınlarından Lyddalı olduğuna inanılan bir azizdir. Uzun yıllar süren askeri görevi daha sonraki dönemde Avrupa'da şövalyelik erdemlerinin kutsal azizi olarak görülmesine yol açmıştır. Hakkında en çok bilinen efsane, "ejderhayı öldürmesi"dir. Anlatıma göre bir su başını tutan ejderha halkı susuz bırakmaktadır ve karşılığında insan kurban edilmesini istemektedir. Sıra en sonunda şehrin prensesine gelir. Tam bu sırada St. George yetişir, ejderhayı öldürür ve prensesi kurtarır.

Hıdrellez, Aya Yorgi ve Saint George günleri bulundukları ülkelerin dini ve kültürel hayatının etkisiyle farklı efsanelere bağlansalar da anlamları ve sembolleri aynıdır. Gül bahar çoskusunun yaşandığı bütün bu kutlu günlerin ortak sembolü olarak kabul edilmektedir.

Müslüman halkların inancında Hıdrellez gecesi Hızır peygamberin uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar yapılır. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılır. Ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler, Hıdrellez gecesi gül ağacının altına istediklerinin küçük bir modelini yaparlarsa Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanırlar. Dileklerini kırmızı kurdeleye bağlayıp gül ağacına asarlar. Bir yıl boyunca dileklerinin yerine gelmesini beklerler. Ateş yakıp, dilek dilenir. Ondan sonra yakılan ateşin üstünden atlanır.

Baharın gelişinin Saint George Günü olarak 23 Nisan'da kutlandığı İngiltere'de etraf Saint George'nin flamalarıyla donatılırken, kiliseler bugünde çeşitli ayinler yaparlar. Bahar coşkusunun 23 Nisan'da "Gül" ve "Kitap" günü olarak kutlandığı Katalonya'da ise yine kadınlar erkeklere kitap, erkekler ise kadınlara gül verirler. Bulgaristan, Sırbistan, Bosna-Hersek gibi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde ise 6 Mayıs'da kutlanan bu günde en çok yapılan şeyler kuzu eti yemek, sabaha karşı kutsal olduğu düşünülen bir yerde suya girmek ve ateş yakmaktır.

Fransa’da ise yine Mayıs ayına denk gelen başka bir kutlama daha yapılmaktadır. Hristiyan Çingenelerin Hac töreni olarak bilinen güne Kara Sara günü denilmektedir. Her yıl binlerce Çingene 24 Mayıs’ta Fransa’daki bir sahil kasabası olan Saintes Marie de la Mer’e gelerek, hacı olurlar. Çingenelerin azizesi sayılan Sara için burada törenler düzenlenir. Törenler 24 Mayıs günü Kara Sara’nın heykelinin kiliseden alınmasıyla başlar. Heykel denize kadar binlerce Çingene tarafından taşınır. Gece boyunca deniz kenarında nöbet tutulup, dilekler dilenerek sabaha karşı denize girilir. İkinci gün olan 25 Mayıs’ta ise diğer 2 azize olan Mary Jacobe ve Mary Salome’nin heykelleri de çeşitli zanaat ürünleriyle süslenerek Çingeneler tarafından denize getirilir. Efsaneye göre Kara Sara ve diğer 2 azize denizlerin azizeleridir ve Kara Sara diğerlerini denizde beklemektedir. Diğer heykellerin de denize getirilmesinden sonra tekrar suya girilerek arınıldığı düşünülür.

Kaynaklar: http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com, www.bbc.co.uk, http://en.wikipedia.org, http://www.avignon-et-provence.com/saintes-maries-de-la-mer/gypsy-pilgrimage/

Çöp Kentin Yoksul Çocukları: Zabbaleenler 12/05/2010
Başkent Kahire'nin varoşlarında yaşayan Zabbaleenler, bir dünya kenti olan Kahire'nin çöp toplama işinin önemli bir kısmını gerçekleştirirlerken geri dönüşüme büyük bir katkı sağlıyorlar.

Arapçada "çöp-insan" anlamına gelen Zabbaleen, Kahire'de çöp toplayan insanlara verilen bir isim. Büyük çoğunluğu Koptik Hristiyanlardan oluşan Zabbaleenleri oluşturan toplumsal gruplarla ilgili kapsamlı bir çalışma yapılmış değil. Ancak "Zabbaleen" isimlendirmesinin etnik bir gruba işaret etmediği kesin. Kavram, domuz besleyen, Koptik Hristiyan bir grubun Kahire'de yaşamlarını kazanmak için yaptıkları çöp toplama işinden sonra kendilerine verilmiş ve günümüzde Kahire'de yaşayan en alt gelir grubundaki insanları anlatmak için kullanılıyor.

Zabbaleenlerin tarihi 1930'lu yıllara dayanıyor. 19. yüzyılın sonlarında Batı Mısır çöllerinde bulunan vahaların kurumasından sonra buralarda yaşayan gruplar Kahire'ye göç ettiler. Kahire'de çöp ve tezek toplayarak geçimlerini sürdürmeye başladılar. O dönemde hamamlar sıvı yakıtlarla ısıtılmadığı ve bu amaçla tezek kullanıldığı için; tezek toplayıcılığı önemli bir geçim kaynağına dönüştü. 1920'lerin sonunda Fuel-oil yakıtlarının yaygınlık kazanmasıyla birlikte tezek toplayıcılığı ortadan kalktığında, tezek toplayıcılığı ile geçimlerini sağlayan gruplar kentlere iyice yerleşmişlerdi.

Bu dönemde kentlerde halen sistemli bir çöp toplama işlemi yapılmıyordu. Dolayısıyla çöp toplayıcılığı halen yoksulların yapabileceği bir meslek olarak varlığını korumaktaydı. 1930'ların başında başka göçmen grupları da kentin dış bölgelerine yerleşmeye başlamışlardı. Bu grup, domuz yetiştiricisi Koptik Hristiyanlardı. Kahire'nin artık kente iyice yerleşmiş olan ilk göçmen sakinleri olan eski Vaha yerleşimcileri Koptik Hristiyanları çöp toplama işi için çalıştırmaya başladılar. Yaklaşık olarak o tarihlerden itibaren çöp toplayıcıları Zabbaleen olarak anılmaya başlandılar. Nüfusunun büyük bir bölümü Müslüman olan Mısır'da çöp toplayıcılığı ve domuz yetiştiriciliği yoksul Hristiyan grupların mesleği haline geldi.

Zabbaleenler 1930'lu yıllardan beri Kahirenin dışında yer alan ve kenti yukardan gören Moqattam'da yaşıyorlar. Kahireliler buraya "çöp kent" adını veriyorlar. Çok katlı binalardan oluşan bu bölgeye uzaktan bakıldığında her yeri kaplayan çöpleri görmek mümkün. Bütün binaların çatılarında, balkonlarında ve bütün sokaklarda ayrıştırılmış kağıt, metal ve plastik tepelerini görmek mümkün.

Çöp Kentte, normal bir gün güneş doğmadan başlıyor ve yaklaşık 70 bin Zabbaleen kentin sokaklarına dağılıp gün boyunca çöp topluyorlar. Toplanan çöpler Çöp kentte ayrıştırılıyor. 16 milyon nüfuslu Kahire günde 6500 ton çöp üretiyor. Belediyenin çöp toplama sistemini kurduğu 1980 yılına kadar 6500 ton çöp sadece Zabbaleenler tarafından toplanıyordu. Günümüzde ise 6500 ton çöpün yarısı halen sayıları 70 bini bulan Zabbaleen tarafından toplanıp, ayrıştırılıyor. Zabbaleenler, kağıt, plastik ve metal atıklardan para kazanırlarken, organik atıkları ise besledikleri domuzlar için yem olarak kullanıyorlar.

Çöp kent sakinlerinin büyük bir bölümü eğitimsiz ve doğal olarak Hepatit hastalığına yakalanma oranı çok yüksek. Bütün bunların yanında Kahire Belediyesi Çöp kentin yıkılması için çalışmalar yürütüyor. 90'lı yılların sonundan itibaren Çöp Kentin yıkımı için bir dizi girişimde bulunulsa da yıkım konut ve istihdam alternatifleri yaratılamadığı için gerçekleştirilemedi.

1980 yılından itibaren hükümet "Zabbaleen Çevre ve Toplumsal Gelişim" projesini başlattı. Geçen zaman Zabbaleenlerin hayatında önemli bir değişiklik yaratamasa da kimi sivil toplum örgütleri küçük çaplı projeler gerçekleştiriyorlar. Bu sivil toplum girişimlerinden "Zabbaleen Trust" en çok öne çıkanlardan. Çöp kentte eğitim ve sağlık projeleri yürüten kuruluş şimdiye kadar geri dönüşüm ürünlerinden oluşan bir sergi ve çeşitli sağlık taramaları gibi projelere imza attı. Diğer taraftan Zabbaleenlerin yaşamı giderek sinemanın da ilgisini çekmeye başladı. 2008 yapımı küçük bir Zabbaleen kızın günlük yaşamını anlatan "Marina of the Zabbaleen" ve 2009 yapımı çöp kentte yaşayan 3 gencin hayallerini anlatan "Garbage Dreams" bu ilginin son 2 örneği olarak sinema seyircisiyle buluştu.

Kaynak: http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/4602185.stm
http://www.zabbaleen.com/

Martin Medina, The World's Scavengers, AltaMira Press, Plymouth, 2007, ss. 214-220.

Fotolar: Matthias Feilhauer, photo-blogging.blogspot.com, egiptoforo.com, acflondon.org, natejowens.wordpress.com, learnquebec.ca, landscapeb.wordpress.com

Polis Korumasında Dayanışma Pikniği 18/05/2010
Macaristanlı Çingeneler son seçimler sonrasında, ırkçı blogun güçlenmesinden endişeliler. Geçtiğimiz Nisan ayında yapılan seçimlerde merkez sağ parti Fidesz ve ırkçı parti Jobbik 368 sandalyeli meclisin 232'sini kazanmışlardı. Bu gelişme ülkedeki Çingenelerin ve ırkçılık karşıtı sivil toplumun biraraya gelmesini sağladı. Bu birliktelik geçtiğimiz pazar günü Budapeşte Şehir Parkı'nda yapılan bir dayanışma pikniği ile perçinlendi. Pikniğin yapıldığı alanın polis tarafından, herhangi bir saldırı ihtimaline karşı koruma bandıyla çevrilmesi ilginç bir ayrıntı olarak göze çarptı.

Yüzlerce kişinin katıldığı piknikte, ülkedeki ırkçı eğilimli partilerin oy oranlarını arttırmasından doğan endişeler dile getirildi. Sivil toplum örgütleri temsilcilerinin kısa konuşmalar yaptığı piknikte, son iki yılda Çingenelere yönelik ırkçı saldırıların artması vurgulandı. Halen sorumluların bulunamadığının altı çizilirken, yargı sürecinin ise çok yavaş ilerlediği belirtildi. Pikniği düzenleyen platformdan Eszter Eva Nagy, ülkede tansiyonun gizlice yükselmeye başladığını ve bu tansiyonu net bir şekilde görebildiklerini söyledi. Yapılan pikniğin Çingeneler ile çingene olmayanların barış içinde yaşayabileceklerini göstermek için düzenlendiğini söyleyen Nagy, son dönemde ufak çaplı saldırıların devam ettiğini ancak yerel medyanın bunu duyurmak istemediğini belirtti. Nagy, bütün Macaristan vatandaşlarını ırkçılığa karşı birlik olmaya çağırdı.

Piknikte, yükselen ırkçılığın dışında ülkedeki Çingenelerin istihdam, konut ve sağlık sorunlarına da vurgu yapıldı. Hükümete yapılan çağrıda ülkede bulunan 800 bin Çingeneyi kapsayacak sosyal politikaların derhal oluşturulup eyleme geçilmesi gerektiği vurgulandı.

Kaynak: www1.voanews.com

Slovak Partiden Irkçı Afiş 20/05/2010
Genel seçimlerin yaklaştığı Avrupa ülkelerinden birisi olan Slovakya'da ırkçı partinin seçim afişleri tartışma yarattı. Slovak Ulusal Partisi'nin hazırladığı seçim afişleri, Çingeneleri aşağılayan ırkçı ifadeler içeriyor.

Slovak Ulusal Partisi, 12 Haziran'da yapılacak seçimler için hazırlattığı afişlerden birisinde esmer, altın kolyeli ve vücudunda dövmeler olan bir erkek figürü kullandı. Çingenelerin bu figürle temsil edildiği afişe, "Çalışmak istemeyenleri beslemeyin" ifadeleri eklendi. Koalisyon hükümeti içinde yer alan Slovak Ulusal Partisi'nin yaklaşan genel seçimler için böyle bir afişle propaganda yapması ülkedeki Çingene sivil toplum örgütü, Slovak Çingene Birliği tarafından "iğrenç" olarak nitelendirildi. Birlik temsilcisi Frantisek Tanko, yaklaşık 5.5 milyon nüfusu bulunan Slovakya'da Çingenelerin sayısının nüfusun %10'una tekabul ettiğini söyledi. "Bu kadar insanı aşağılamaya ve tembellikle suçlamaya kimsenin hakkı olmadığını" söyleyen Tanko afişlerin kaldırılması için ellerinden gelen bütün hukuki yolları deneyeceklerini sözlerine ekledi. Tanko'nun açıklamasından sonra, ülkedeki birçok sivil toplum örgütü de peşi sıra bildiriler yayınlayarak, afişlerin kaldırılması çağrısında bulundular.

Protestolar üzerine açıklama yapan Slovak Ulusal Partisi yetkilileri, posterde resmedilen figürün Çingene olmadığını, o figürü Çingene olarak niteleyenlerin, asıl ırkçılığı kendilerinin yaptığını söylediler. Daha önce de Çingenelere yönelik üstü kapalı ırkçı ifadelerin kullanıldığı partinin temsilcilerinin bu ifadelerine rağmen ülkedeki sivil toplum örgütlerinin büyük bir bölümü afişlerde Çingenelerin hedef alındığı konusunda hem fikirler.

Kaynak: www.reuters.com

Triboniano Kampında Yıkım Gerginliği 26/05/2010
Milan'da bulunan Triboniano adlı Çingene kampına 14 Mayıs günü polis müdahalede bulundu. Ülkede bulunan Çingene yerleşimlerini ortadan kaldırma planını uygulamaya koyan hükümet, kampın tahliye edilmesini sağlamak için güvenlik güçlerinin kaba kuvvete başvurmak da dahil bütün yöntemleri kullanmasına izin verdi.

Hükümet "Göçebe Planı" çerçevesinde ülke geneline yayılmış olan Çingene kamplarını kaldırıp, bütün Çingeneleri kentlerin dışında kurulacak "Dayanışma Köyleri"ne yerleştirmek istiyor. Bu amaç doğrultusunda ülke genelindeki Çingene yerleşimlerinin tahliye edilmesi için çalışmalar yapılıyor. Yıllardır yaşadıkları evlerinden çıkmak istemeyen Çingeneler ise tahliyelere karşı herşeyi göze almış durumdalar. Her iki tarafın da geri adım atmaması her geçen gün başka bir çatışma yaşanmasına sebep oluyor.

Çingene yerleşimleri yıkımlarıyla ilgili son çatışma haberi Milan'dan geldi. 14 Mayıs günü, bulunduğu araziye 2015 Expo Milano fuarının kurulması planlanan Triboniano kampına sabah saatlerinde baskın yapan güvenlik güçleri, Çingenelerin kurdukları barikatlarla karşılaştılar. Yaşanan olaylarda güvenlik güçleri biber gazı ve cop kullandı. Küçük bir kızın kolu kırılırken, orta yaşlı bir erkek ise başına aldığı darbe ile yaralandı. Biber gazı nedeniyle, birçok kadın ve çocuğun ölüm tehlikesi yaşadığı olaylar sonrasında yaşanan gerginlik nedeniyle güvenlik güçleri mahalleden geri çekildiler.

Kaynak: www.everyonegroup.com
Roma Daily News aracılığıyla Elisabetta Vivaldi

Vitkov Olayı'nın Duruşmaları Başladı 31/05/2010
2008 yılının Nisan ayında Çingene bir ailenin oturduğu evin kundaklandığı ve 2 yaşında bir kızın vücudunun %80'nin yandığı olayın davası Ostrava kentinde görülmeye başladı. Tanıkların dinlenildiği ilk günlerde olay anının ayrıntıları ortaya çıkmaya başladı. Zanlıların yakınlarının da dinlenildiği seanslarda ilginç ayrıntılar gün yüzüne çıktı.

2008 Nisan ayında Çek Cumhuriyeti'nin Ostrava kentinin Vitkov kasabasında, Çingene bir ailenin yaşadığı ev gece geç saatlerde kundaklanmıştı. Olayda 2 yaşında Natalka isimli küçük bir kızın vücudunun %80'i yanmış ve olaydan sonra 8 ay boyunca hayatta kalma mücadelesi vermişti. Küçük Natalka şu anda sağlıklı günlerine dönmek üzere. Onun hayatından 8 ayı çalan saldırının sorumluları olduğu düşünülen 4 zanlının ise yargılanmasına başlandı. David Vaculik, Jaromir Lukes, Ivo Mueller ve Vaclav Cojocaru isimli zanlıların Boy Scout isimli ırkçı bir grup kurdukları ve bu grubun üyelerinin ülkedeki ırkçı partilerin etkinliklerine katıldıkları şahitlerin verdikleri ifadelerle kayıtlara geçti.

Grubun lideri olan Vaclav Cojocaru'un komşusu Cojocaru'nun evinde dazlakların katıldığı partiler verdiğini söylerken, Jaromir Lukes ve Ivo Mueller'in öğretmeni olan bir kişi ise bu şahıslarla ilgili şu ana kadar okulda herhangi bir sorun çıkmadığını, derslerinde başarılı öğrenciler olduklarını söyledi. Okulda yapılan grup çalışmalarında Çingene öğrencilerle birlikte çalıştıklarını söyleyen öğretmen Lukes ve Mueller'in bu çalışmalar sırasında herhangi bir sorun yaratmadıklarını belirtti.

Evleri yanan ve şu anda belediyenin kendilerine tahsis ettiği evde yaşayan Anna Siváková ve Pavel Kudrik'in de mahkemede ifadelerine başvuruldu. Genç çift, olayın gerçekleştiği güne kadar Çingene olmalarından dolayı herhangi bir sorun yaşamadıklarını söylediler. Ancak olaydan sonra, kasabada hırsız oldukları yönünde dedikoduların çıkartıldığını ve bundan rahatsız olduklarını belirttiler. Mahkeme çıkışlarında basının büyük ilgisiyle karşılaşan genç çift yaptıkları açıklamada, dava sonuçlanana kadar bütün duruşmalarda hazır bulunmaya devam edeceklerini söylediler. Küçük kızlarının tedavisi devam ederken şu anda onlar için en önemli şey Natalka'nın en kısa zamanda sağlığına kavuşması ve saldırıyı gerçekleştiren ırkçıların cezalandırılması.

kaynak: www.romea.cz. 
Fotograf: www.demotix.com

Gizemli Fotoğrafçının İnternet Sitesi 02/06/2010
Dünyanın en büyük kıtası olan Asya, Çingenelerin yaşadığı önemli coğrafyalardan bir tanesi. Ne var ki bu coğrafyada yaşayan Çingeneler hakkında yeterli yazılı ve görsel malzeme yok. Yazılı kaynaklarda sınırlı da olsa bilgiye ulaşmak mümkünken, fotograf ya da film gibi görsel kaynaklara ulaşmak çok daha zor. Bu boşluğu Orta Asya Çingenelerinin tanıtıldığı bir internet sitesi doldurmaya başladı.

Sitede, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Pakistan, Sincan ve Türkiye olmak üzere 8 ana başlık bulunuyor. Bu başlıklardan şu ana kadar ancak ilk 3 başlığa siyah-beyaz ve renkli fotograflar yerleştirilmiş. Sitede çalışmaların devam ettiği ve sitenin yakında yeniden güncelleneceği belirtiliyor.

Fotograflarda görülen yaşamlar çok tanıdık; gerek insanların fiziksel özellikleri gerekse kıyafetler ve yaşam alanlarına bakıldığında Anadolu Çingenelerinin farklı grupları ile açık benzerlikler hemen göze çarpıyor.

Fotograflara ve siteyle ilgili ayrıntılı bilgilere www.centralasiangypsies.net adresinden ulaşmak mümkün.

Hindistan'ın Çakal Avcıları: Narikuravarlar 07/06/2010
Hindistan’da yaşayan Çingene gruplarından birisi olan Narikuravarlar, isimlerini çakallardan alıyorlar. Hindistan’ın bilinen en eski Tabiat İnsanı gruplarından birisi olan Narikuravarlar, çakal avcılığındaki ustalıklarından dolayı, Tamil dilinde çakal anlamına gelen “Nari” ve insan anlamına gelen “Kurava” sözcükleriyle adlandırılıyorlar.

2002 yılında yapılan çalışmalara göre sayıları 47.502 olan Narikuravarlar, ağırlıklı olarak Hindistan’ın güney batı ucundaki Tamil Nadu ve ülkenin güney doğu ucundaki Kerala eyaletlerinde yaşıyorlar. Gujarat ve Rajastan’dan göç ettikleri düşünülen Narikuravaların Roman Çingenelerinin ataları ile bağlantılı olabilecekleri yönünde tartışmalar bulunuyor. Narikuravarlar, Hint-Avrupa dillerinden olduğu kabul edilen Vagriboli dilini konuşuyorlar.

Kesin tarihi bilinmemekle birlikte Narikuravalar’ın ormanlara girişlerinin çoban kabileler tarafından yasaklanmasından sonra zanaatçılıkla yaşamlarını idame ettirmeye başladıkları düşünülmektedir. Süs eşyaları yapıp, bunları müşteri topluluklar arasında dolaşarak satan Narikuravarlar’ın kanuni statülerinin belirlenmesi 19. yüzyılda gerçekleşti. Narikuravarlar Hindistan’ın İngiliz sömürgesi olmasından sonra 1871’de “Sabıkalı Kavimler” yasasının kapsamında değerlendirilmeye başlandılar. Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasına kadar süren bu durum 1952 yılında ortadan kalkmasına rağmen halen Narikuravarlar’ın karşılaştığı ayrımcılık sürüyor. Hindistan'ın geleneksel kast sisteminde “Dokunulmazlar” olarak sınıflandırılan Narikuravarlar, diğer dalit grupları gibi kast dışı sayılıyorlar. Hatta, Hindistan’ın kimi eyaletlerinde üst kastların mensupları Narikuravarları diğer dalit gruplarından daha alt seviyede değerlendiriyorlar.

Günümüzde Narikuravalar’ın önemli bir bölümü, Hindistan’ın zengin kenti Pondicherry’nin çöplüğünde yaşamlarını sürdürüyorlar. Çakal avcılığını kentin ormanlarında 8 yıl öncesine kadar devam ettiren Çingeneler, 2002 yılında belediyenin silah ruhsatlarını iptal etmesinden sonra avlanma şanslarını kaybetmişler. Geçimlerini ise kimyasal, evsel ve tıbbi atıkların bir arada olduğu kent çöplüğünden topladıkları plastik ve kağıtları satarak, dilencilik, müzisyenlik ve süs eşyaları yaparak sağlıyorlar.

Yerleşim yerleri hemen çöplüğün yakınında olan Narikuravar çocukları, okulların kayıtlarını almamaları ve yoksulluk nedeniyle okuyamıyorlar. Çöplükten kaynaklanan birçok hastalık bebek ölüm oranlarının çok yüksek olmasının nedenlerinin en başında geliyor. Diğer taraftan konutların dayanıksız malzemeden yapılmış olması da önemli bir sorun olarak Narikuravarlar’ın hayatlarını olumsuz etkiliyor. 2009 yılındaki şiddetli Muson yağmurları sonrasında evlerin büyük bir çoğunluğu yıkıldı. Sel sonrası yaşanan salgında ise 50’ye yakın çocuğun öldüğü düşünülüyor.

Kaynak: Wikipedia, http://www.villageoutreach.co.uk/

Fin Başbakan: Dilencilere Para Vermeyin 11/06/2010
Avrupa’nın göbeğinde ırkçı cinayetler işlenirken, Hindistan’da her 60 dakikada 1 bir Dalit kadınına tecavüz edilirken, Slovakya’da Çingeneler ile Gacoların yaşam alanlarını birbirinden ayıran utanç duvarı varlığını korumaya devam ederken, Finlandiya Başbakanı Matti Vanhanen’den gündemi değiştirecek çok önemli bir açıklama geldi! Fin Başbakan gazetecilere verdiği yemekte Çingene dilencilere para verilmemesi gerektiğini söyledi.

Başbakan, özellikle Bulgaristan ve Romanya’nın Avrupa Birliği’ne girmesinden sonra Finlandiya’ya çok büyük bir Çingene göçünün yaşandığını söyleyerek, göçmen Çingenelerin büyük bir kısmının dilencilik yaptığını belirtti. Vanhanen, ülke nüfusunun %0,12’sini oluşturan Çingenelere para verilmemesinin ileride Finlandiya’ya gelip dilencilik yapmayı planlayan Çingeneleri engelleyeceği görüşünü savundu.

Başbakan ilginç açıklamasına, dilenciliğin tanımının nasıl yapılacağı konusunda endişelerini de dile getirerek devam etti. Dilenciliğin nasıl tanımlanacağı konusunda net olmayan Başbakan, ülkedeki birçok kurumun da “dilendiğini” söylemeyi ihmal etmedi. “Finlandiya’da kurumlar devletten dileniyor, siyasal partiler devletten dileniyor, sivil toplum dilenme üzerine kurulmuş, birisinin ya da bir kurumun dilendiğini anlamamız için yırtık kıyafetli birinin el açmasını görmüş olmamız mı gerekiyor? Sınır çok belirsiz bu konuda sınırı belirlemek çok zor” diyen Başbakan, ülkedeki kurumların mali bağımlılıkları konusunda herhangi bir çözüm önermek yerine, Çingene göçmenlerin dilencilikten kurtarılmaları konusunda getirdiği çözüm önerisiyle tarihteki yerini aldı. Kendisini tebrik ediyor başarılarının devamını diliyoruz.

NOT: 5,2 milyon nüfuslu Finlandiya’nın gayri safi milli hâsılası 118,3 milyar dolar, kişi başına düşen gelir ise 22.900 dolar.

Kaynak: www.icenews.is

Komşuda Irkçı Saldırı 17/06/2010
Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da 9 Haziran günü 20 kişilik dazlak grup Çingenelere saldırdı. Gece geç saatlerde yaşanan saldırıda 1 Çingene yaralandı. Alkollü oldukları belirtilen ırkçılar, saldırı sonrasında kaçtılar.

Avrupa’nın göbeğinde ırkçı cinayetler işlenirken, Hindistan’da her 60 dakikada 1 bir Dalit kadınına tecavüz edilirken, Slovakya’da Çingeneler ile Gacoların yaşam alanlarını birbirinden ayıran utanç duvarı varlığını korumaya devam ederken, Finlandiya Başbakanı Matti Vanhanen’den gündemi değiştirecek çok önemli bir açıklama geldi! Fin Başbakan gazetecilere verdiği yemekte Çingene dilencilere para verilmemesi gerektiğini söyledi.

9 Haziran günü, Pazarcık yakınlarındaki Panagurishte kasabasından başkent Sofya’da düzenlenen bir konsere katılmak üzere gelen bir grup Çingene genç konser çıkışında ırkçıların saldırısına uğradı. Başkanlık sarayı yakınlarında çıkan kavgada, ırkçılar herhangi bir tartışma ya da olay olmaksızın aniden sopa ve içki şişeleriyle Çingenelere saldırdılar. Çıkan arbedede 1 Çingene yaralanırken, ırkçılar güvenlik güçleri gelmeden kaçtılar.

Olay, başkanlık sarayı yakınında cereyan etmesine rağmen güvenlik güçleri ancak kavga bittikten sonra olay yerine geldiler. Daha sonra sağlık görevlileri gelerek yaralanan genci ayakta tedavi ettiler.

9 Haziran günü meydana gelen kavgadan önce de başkentin banliyölerinde Çingenelere yönelik saldırıların gerçekleştirildiği ancak faillerin yakalanamadığı biliniyor. Önümüzdeki günlerde Çingenelere yönelik ırkçı saldırıların artmasından endişe ediliyor.

Kaynak: http://www.novinite.com/

Balkanlarda Irkçı Hareketlenme 22/06/2010
Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, Çingenelere yönelik ırkçı saldırı ve gösteriler sürmeye devam ediyor. Küresel mali krizin etkilerinin yaşanmaya devam edildiği bugünlerde, Avrupalı ırkçılar günah keçisi olarak Çingeneleri seçmiş durumdalar. Balkanlarda son 2 haftada meydana gelen olaylarda 2’si ağır olmak üzere 5 Çingene yaralandı. Irkçıların Molotof kokteyli attığı bir ev ise kullanılmaz hale geldi.

Sırbistan’ın başkenti Belgrad yakınlarındaki, ırkçıların yoğun olarak yaşadığı Jabuka kasabasında 10 Haziran akşamından beri her gece, ırkçı yürüyüşler düzenleniyor. Her gece, kasabanın merkezinde toplanan ırkçılar Çingenelerin yaşadıkları yerleşim yerlerine doğru yürüyüşe geçiyorlar, Çingeneleri aşağılayan sloganların atıldığı yürüyüşlerde yer yer çatışmalar çıkıyor. 10 Haziran tarihinden beri 2 Çingene çocuk yaralanırken, Çingenelere ait bir ev ise kundaklandı. Can kaybının şimdilik olmadığı olaylara karşı, Avrupa Roman Hakları Merkezi ve Azınlık Hakları Merkezi ortak bir bildiri yayınlayarak Sırbistan İçişleri Bakanlığı ve Güvenlik güçlerini göreve çağırdı.

Geçtiğimiz hafta Bulgaristan’ın başkenti Sofya, ırkçıların bir konser için şehre gelen Çingenelere saldırıp, 1 kişiyi yaralamalarının üzerinden bir hafta geçmeden 16 Haziran günü 2 olaya daha sahne oldu. 20 yaşındaki bir genç, sokakta oynayan Çingene çocuklara ateş açtı. Kurşunlardan birisi Misho isimli 13 yaşındaki bir Çingene çocuğun başına isabet etti. Ağır yaralanan çocuk yoğun bakıma alınırken, doktorlar kurşunun çok kritik bir noktaya isabet etmesinden dolayı çıkarılamadığını söylediler. 13 yaşındaki Misho yaşam destek ünitesine bağlandı.

Diğer bir olay ise en az ilki kadar endişe verici bir nitelik taşıyor. Arkadaşlarıyla birlikte gezintiye çıkan 14 yaşındaki Valeri Alexandrov, bir evin bahçesinde bulunan erik ağacına çıkarak, erik toplamaya başladı. Çocukların bahçesindeki ağaca çıktığını gören 77 yaşındaki Georgy Vasilev, hiçbir uyarıda bulunmayarak silahına davrandı. Açılan ateşte Alexandrov’un böbrek ve dalağına 2 kurşun isabet etti. Derhal hastaneye kaldırılan Alexandrov’un böbreği alınmak zorunda kalındı. Hayati tehlikeyi atlatamayan 14 yaşındaki Valeri halen yoğun bakımda.

Kaynak: www.errc.org, Bulgarian Roma

Küçük Natalka Umudun Simgesi Oldu 29/06/2010
Bundan bir yıl önce Çek Cumhuriyeti’nin Vitkov kasabasında, ırkçıların evlerini kundaklaması sonrasında vücudunun %80’i yanan, 3 yaşındaki Natalka Kudrikova, ırkçılık karşıtlığının ve umudun simgesi oldu. Doktorların “yaşamaz” dediği Natalka, inatla hayata tutundu ve artık annesinin yardımıyla yürüyebiliyor. Natalka artık Çingeneler için umudun, herşeye rağmen yaşama tutunmanın simgesi. Binlerce yıldır yaşanan acılara rağmen pes etmemenin göstergesi, ırkçıların kafatasçı zihniyetlerine masumca ve kendiliğinden verilmiş bir cevap Natalka. 2 yaşında, vücudunun %80’i yanmış minik bir kız çocuğu askeri düzende, gamalı haçlarla yürüyen ırkçıların karşısında tek başına elinde minik oyuncağıyla dikiliyor.

Natalka’nın bu yaşama azmi dünyanın en büyük medya kuruluşlarından CNN’in baş sayfasına taşındı. CNN, Natalka’nın ailesiyle görüşürken, son 2 yılda Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan’da gerçekleştirilen ırkçı saldırı ve uygulamaları da içeren geniş bir haber yaptı. Slovakya’da Çingenelerle, Çingene olmayanların yaşadığı yerleri birbirinden ayıran utanç duvarının, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’da yaşanan ırkçı cinayetlerin anlatıldığı haberde, küçük Natalka’nın bütün bu kötü gelişmeler içinde umudun simgesi haline geldiği vurgulandı.

Not: Olayla ilgili zanlıların yargılanma süreci devam ederken, zanlıların ırkçı örgütlenmelerle bağlantıları ve kundaklamanın neden yapıldığı ortaya çıktı. Kundaklama Hitler’in 120. doğum yıldönümü için gerçekleştirilmiş. Mahkemenin önümüzdeki günlerde kararını vermesi bekleniyor.

Kaynak: http://edition.cnn.com

Dale Farm'da Yıkım
İngiltere’nin Essex bölgesinde yer alan Çingene yerleşimi Dale Farm’da 30 Haziran günü yıkım yapıldı. Ailelere evlerini boşaltması için 1 saat izin veren yetkililer gün sonuna kadar birkaç tane binayı yıktılar.

Yıkım ekiplerinin, yerleşim bölgesine gelmesinden hemen sonra Çingeneler İngiliz Sağlık ve Güvenlik Yönetimi’ne durumu bildirerek, yıkımların derhal durdurulmasını istediler. Yapılan pazarlıklar sonucunda daha önceden boşaltılmış evler yıkıldı. Dale Farm sakinleri yıkımlar sırasında yetkililerin, umursamaz tavırlarından şikâyetçi oldular. Çingeneler, yıkım ekiplerinin geldiği sırada birçok çocuğun yıkım alanında oyun oynadığını ve buldozerlerin çocuklara aldırmadan alana girdiklerini söylediler. Gün sonuna kadar devam eden ve ağırlıklı olarak boş evlere yapılan yıkım işleminin, Dale Farm’ın boşaltılması için sürdürülen psikolojik baskının bir parçası olduğu düşünülüyor.

Dale Farm, İngiltere’deki en büyük Çingene yerleşimi olma özelliğini taşıyordu. Geçmişte 1000 Çingenenin yaşadığı bölge, 1968 yılında çıkartılan Karavan Park Alanı yasası sonrasında kurulmuştu. 1994 yılında bu yasanın kaldırılmasından sonra Dale Farm’ın yıkımına giden süreç başladı. Basildon Yerel Konseyi’nin idare alanı içerisinde olan Dale Farm’ın yıkılıp, Çingenelere alternatif bir yerleşim alanı kurulması için 2005 yılında 5 milyon poundluk bir bütçe ayrılması teklif edilirken o günden bugünlere kadar herhangi bir alternatif yerleşim inşasına başlanmadı. Bölgede yaşayan Çingeneler ve Gezginler de Dale Farm’ın yıkımına karşı mücadele etmeye başladılar.

Yıkıma karşı açılan davanın 2009 Mart’ında kaybedilmesinden beri diken üstünde yaşayan Dale Farm sakinleri, uluslar arası toplumu ve sivil toplum örgütlerini harekete geçirerek yıkımların durdurulması için çalışmalarına devam ediyorlar.

Kaynak: http://euyouthspeak.org
Fotograf: www.independent.co.uk

Hitler'in Kıydığı Çingene Boksör: Rukeli 06/07/2010
İkinci Dünya Savaşı yılları dünyanın en büyük trajedilerinden birisine sahne oldu. Almanya’da iktidara gelen ırkçı-faşist yönetim Avrupa çapında milyonlarca Çingene ve Yahudi’yi acımasızca öldürdü. Aslen Sinti Çingenesi olan Johann Trollman da üzerinden yarım asırı aşkın bir sürenin geçtiği bu trajedinin kurbanlarından biri. Modern boks sporunun öncülerinden birisi olduğu düşünülen Trollman, 2. Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampında hayata gözlerini yumdu. Profesyonel boksörken, toplama kamplarına gönderilen ve gittiği son toplama kampında hayatı sona eren Çingene asıllı bir sporcuydu Trollman.

1907 yılında Almanya’nın Hanover kentinde doğan Trollman, 8 yaşında boks yapmaya başladı. Arkadaşlarının, Sinti Çingeneleri tarafından kullanılan Romani lehçesinde “ağaç” demek olan Rukeli ismini verdiği Trollman’ın ırkçılıkla ilk karşılaşması henüz Nazilerin iktidara gelmediği 1928 Olimpiyat Oyunları seçmelerinde oldu. Olimpiyatlara gönderilecek sporcuların seçildiği karşılaşmalarda, Rukeli rakibini yenmesine rağmen jüri tarafından “uygun bulunmadı”. Bunun üzerine Hanover’i terk ederek Berlin’e yerleşti ve boks yapmaya devam etti. Berlin’deyken ünlü bir sporcu haline gelen Rukeli, kendine özgü tarzı ile modern boksun kurucularından birisi olarak kabul edildi. Hatta günümüzde spor eleştirmenleri bu tarz hakkında, “dans edermişçesine boks yapmak” tabirini kullanıyorlar. Rukeli’nin tarzıyla Muhammed Ali’nin boks tarzını da etkilediği ileri sürülüyor.

1930’lara gelindiğinde Nazi yanlısı basında tarafından “Ringlerdeki Çingene” denilerek aşağılanmaya çalışılan Rukeli, 1933 yılında Nazilerin ülkenin kontrolünü tamamen ellerine almalarından sonra, hayatının en zor günlerini yaşamaya başladı. 1933 yılının 6 Haziran günü Rukeli’nin kariyerinin sonuna giden yola zaferle çıktığı gün olarak kayıtlara geçti. Hafif siklet unvan maçına çıkan Rukeli, rakibini 12 round sonunda yendi. Maçını kazanan Rukeli’nin elinden unvanı birkaç gün sonra yapılan baskılar sonucu geri alındı. Spor tarihçileri o gün yapılan maç için, Nazi yetkililerin hakemlere baskı yaptıklarını ancak bu kesin galibiyet sonrasında unvanın Rukeli’ye verilmesini engelleyemediklerini belirtiyorlar. Seyircilerin de böylesine bir adaletsizlik karşısında sessiz kalmayacakları düşünülerek Nazilerin maç gününde Rukeli’nin unvanını almaya cesaret edemedikleri belirtiliyor.

Rukeli’nin unvanının elinden alınması sporseverlerde büyük bir rahatsızlık yaratırken, Nazilere karşı büyük bir tepki oluştu. Bunun üzerine Naziler, Rukeli’yi bir maç daha yapmaya ve bu maçta yenilmeye zorladılar. Rukeli ise 21 Haziran günü yapılan maça saçlarını sarıya boyayıp ve vücudunu pudrayla beyazlatarak çıktı. Bir Çingene olarak aşağılanmaktansa, Aryan ırkının bir karikatürüne dönüşüp, yenilmeyi tercih eden Rukeli, maçta rakibine yenildi. Bu olay sonrasında spor kariyeri sona erdi.

Diğer taraftan ülkedeki Çingeneler, Naziler tarafından toplama kamplarına gönderilmeye başlandı. Rukeli ise 1930’ların sonlarına kadar Nazilerden kaçarak yaşamını sürdürdü. Uzun süre sokaklarda boks yaparak para kazanmaya çalıştı. Nazilerin zarar vermemesi için Çingene olmayan eşinden boşanmak zorunda kaldı. 1942 yılına kadar kaçabilen Rukeli, bu yılda Naziler tarafından yakalanıp Neuengamme toplama kampına gönderildi.

Savaş öncesinde boks hakemi olan kamp komutanı, Rukeli’yi tanıyarak onu akşamları Nazi subaylarına boks dersi vermesi için zorladı. Bütün gün çalıştırılan ve neredeyse hiç yemek verilmeyen bir mahkum olarak Rukeli, bir süre akşamları Nazi subaylarına boks dersi verdi. Daha sonra Wittenberge kampına gönderilen Rukeli burada da tanındı. Buradaki mahkumlar tarafından dövüşmeye zorlanan Rukeli son maçında karşısına eski suçlu olan Emil Cornelius ile karşılaştı. Cornelius’u yenen Rukeli, bu yenilgiden sonra Cornelius tarafından kürekle dövülerek öldürüldü. Rukeli öldüğünde 36 yaşındaydı.

Bugün ise Rukeli’nin anısı yaşatılmaya devam ediliyor. Berlin’deki Sinti ve Romanlar Kültür Merkezi, Rukeli için anma etkinlikleri düzenlemeye başladılar. Rukeli anısına yapılacak anma etkinlikleri ülkenin değişik şehirlerinde yapılacak. Berlin’de Haziran ayında başlayan etkinliklerin yıl boyunca Almanya’nın diğer şehirlerinde devam ettirilmesi planlanıyor.

Kaynak: www.spiegel.de

Romaniyi Standartlaştırma Çabaları 13/07/2010
Hırvatistan, 3-5 Kasım 2010 tarihlerinde Romani dili ile ilgili bir çalışmaya ev sahipliği yapacak. Dünya Romani Dili Günü’ne de denk gelen bu tarihte Romani dilinin yazılı bir dil olarak standartlaştırılması ve bütün dünyadaki Romanlar tarafından kabul görecek bir kurallar bütününe sahip olması amacıyla bir sempozyum düzenlenecek.

“Dünya Romani Standartlaştırma ve Kodlaştırma” adı verilen sempozyum, Hırvatistan merkezli sivil toplum örgütü Kali Sara önderliğinde düzenlenecek. Geçtiğimiz günlerde bir bildiri yayınlayan Kali Sara, bütün dünyadaki Romanları, Kasım ayında yapılacak sempozyuma davet etti.

Başkent Zagreb’te düzenlenecek sempozyumda Romanların yaşadığı ülkelerde konuşulan Romaninin farklı lehçeleri masaya yatırılacak. Bu lehçeleri de içeren genel bir kurallar bütününün oluşturulabilmesine çalışılacak. Uzun zamandır Avrupa’daki çeşitli üniversitelerin yapmaya çalıştığı bu işlemin, Kasım ayında düzenlenecek sempozyum ile geliştirilmesi hedefleniyor.

1800’lü yıllardan itibaren Avrupa dillerinin standartlaştırma çabaları başladı. Herhangi bir dilin standartlaştırılması, o dilin tarihinin ortaya konması, o dili konuşanlar ve öğrenecekler için genel gramer kurallarının oluşturulduğu bir süreç olarak tanımlanıyor. Bu süreçte, konuşma dili ile yazılı dil arasındaki farklılıklar ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.

Kaynak: www.kalisara.hr

Dalit Kadın Yönetici Seçildi 15/07/2010
Rani Devi isimli Dalit (Hindistan Çingenesi) kadın yaşadığı, Pundri kentine bağlı Serhada bölgesinin yönetimine aday olarak 24 rakibini geride bıraktı. “Sanpanch” olarak adlandırılan yöneticiliğe seçilen Dalit kadın, 1702 oyun 1384’nü aldı.

30 yaşındaki Rani Devi, Dalitler için umudun simgesi oldu. Hemen 20 km. yakınındaki bir köyde geçtiğimiz hafta 2 Çingene kadınına tecavüz edilen Serhada’da böyle bir seçimi kazanmanın kendisi için çok anlamlı olduğunu söyleyen Devi, bütün Dalitlerin sorumluluğunu aldığını söyledi. Sehada’nın hükümet tarafından eşitlik ve kast ayrımcılığına karşı bir model olarak gösterilmesi gerektiğini belirten Devi, Dalitlerden de kendisine güvenmelerini istedi.

Bir kadın olarak öncelikli olarak Dalit kadınların karşılaştığı tecavüz olaylarının önüne geçmek için çalışacağını belirten Devi, bu konuyu gündeminin en üst sırasına alacağını söyledi. Ülkede kast ayrımcılığının kanunlarla yasaklanmasına rağmen pratikteki gelişmelerin bu kanuni düzenlemeyle çelişkili olduğunu, Dalit kadınlarının ve diğer bütün Dalitlerin sorunlarının temelinde bu çelişkinin yattığını söyledi. Sorunun çözümlenmesi için uluslar arası sivil toplum örgütlerinin de desteğinin alınması gerektiğinin altını çizen Devi, görevi süresince sadece bulunduğu bölgenin sorunlarıyla değil bütün Hindistan’daki Dalitlerin sorunlarının çözümü için uğraşacağını sözlerine ekledi.

Kaynak: http://timesofindia.indiatimes.com

Danimarka'da Kamp Kurmak Tehlikeli ve Yasaktır 19/07/2010
Danimarka'da, yanlış yere kamp kuran 23 Çingene sınır dışı edildi. Danimarka'nın Amager Adası'nda yaşanan bu skandalda Göçmen Bakanlığı'nın yanısıra ülkedeki kimi medya kuruluşlarının da sorumluluğu bulunuyor. Ülkede yaşayan Doğu Avrupalı Çingeneler de önümüzdeki günlerde benzer uygulamalarla karşılaşmaktan endişe duyuyorlar.

Amanger'de kamp kurmanın yasak olduğu bir bölgeye kamp kurdukları belirtilen Romanyalı Çingeneler sınırdışı edildiler. Romanyalı Çingeneler, genelde yazlık evlerin bulunduğu bir bölgeye, Temmuz başında, yaz aylarını geçirmek üzere geldiler. Yapılan şikayetler sonucunda bölgeye gelen Göçmen Bakanlığı ve belediyeye bağlı ekipler, alandaki çadırları kaldırarak Çingeneleri gözaltına aldılar. Çingeneler, 6 Temmuz 2010 itibariyle ülkeye girişleri 2 sene yasaklanarak sınırdışı edildiler.

Olayın bu kadar büyümesinde, yerel medyanın yaptığı haberlerin de etkili olduğu düşünülüyor. Yerel gazetelerden bir tanesi, Çingenelerin sınırdışı edilmesinden birkaç gün önce kamp kurulan bölgenin fotograflarını çekerek, yakınlarda yaşayan ailelerle röportaj yapmış ve olayı duyurmuştu. Haberi, kamp fotoğraflarının üstüne atılan "Ne kadar da tiksindirici" başlığıyla okurlarına yansıtan gazete, yapılan röportajlarda ise "Çingenelerin buraya gelerek hırsızlık yaptıkları, kaçak elektrik kullandıkları" gibi ifadelere yer vermişti.

Yanlış yere kamp kurmanın böyle sert bir uygulama ile cezalandırılması ve medyanın bu olay karşısındaki tutumu ülkedeki sivil toplum örgütlerini harekete geçirdi. Birbiri ardına yayınlanan açıklamalarda, devletin böyle bir yola başvurmasının Avrupa Birliği düşüncesi ile çeliştiğine vurgu yapıldı. Diğer taraftan ülke basınının da olay öncesi ve sonrasındaki tutumları eleştirildi. Özellikle yerel basının, her yıl bölgeye yaz aylarını geçirmek üzere gelen ve sayıları 400'ü bulan Doğu Avrupalı Çingenelere yönelik ırkçı ifadeler içeren yorumlarının, yaşanan son olayda etkili olduğu ifade edildi.

Kaynak: www.erio.net

Sofya Belediyesi Temizliğe Devam Ediyor 27/07/2010
Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da bulunan Molinava Dolina ilçesindeki Çingene mahallesi 15 Ağustos'ta yıkılacak. Yetkililer mahallede yaşayan Çingeneler için alternatif bir yerleşim alanı göstermeden 15 Ağustos'a kadar bölgeyi boşaltmalarını istediler.

Mahalle çevresinde yaşayanların yoğun şikayetleri sonucunda böyle bir karar aldıklarını belirten belediye yetkilileri, Çingenelerin etrafı rahatsız ettiklerini ve mahalledeki başıboş köpeklerin çevredeki insanları tehdit ettikleri iddiasında bulundular. Geçtiğimiz hafta mahalledeki başıboş köpeklerden birisinin 9 yaşındaki bir çocuğu ısırmasından sonra şikayetlerin arttığını ifade eden belediye yetkilileri zaten gündemde olan yıkım için düğmeye bastıklarını ifade ettiler.

Sofya çevre yolu üzerindeki bir köprünün altında bulunan Çingene mahallesi teneke evlerden oluşuyor. Bölgede yaşayan Çingeneler katı atık toplayarak geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Yıkım kararından sonra mahalleye giden ulusal kanal BTV, bölgedeki Çingenelerle röportaj yaparak yıkımdan sonra ne yapacaklarını sordu. Çingeneler, yıkımdan sonra ne yapacaklarını bilemediklerini söylediler. Her halukarda kent merkezine yakın bölgelerde yaşamaya devam etmek zorunda olduklarını söyleyen Çingeneler, hayatlarını çöpten kazandıklarını dolayısıyla kentin çok da dışına çıkamayacaklarını belirttiler.

2010 yılı itibariyle Sofya Belediyesi kentteki Çingene mahallelerini yıkmaya başladı. Ocak ayında Burgaz'daki Slaveikov ve Nisan ayında "Bahar temizliği" adı altında Vrubnitsa ilçesindeki Çingene mahallelerinin yıkımı gerçekleştirilmişti.

Kaynak: www.sofiaecho.com

Fotograf: Dimitar Dikov

Batı Trakya'da Başmüftülük Gerginliği 29/07/2010
Bulgaristan'ın Dobriç kenti bugünlerde Başmüftülük krizine sahne oluyor. Kentte yaşayan Müslüman azınlığın seçtiği Başmüftü ve diğer müftüler görevden alındı. Bulgaristan hükümetinin seçilmiş Başmüftü'yü göreve başlatmayarak, başka bir Başmüftü'yü göreve ataması, azınlık nüfus tarafından memnuniyetsizlikle karşılandı. Bulgaristan Devleti'nin atadığı Başmüftü Nedim Gencev, cemaat ve imamlar tarafından müftülüğe sokulmadı.

Olağanüstü Millî Müslümanlar Konferansı ile 31 Ekim 2009'da oy birliğiyle Başmüftü olarak seçilen Dr. Mustafa Hacı Aliş’in mahkeme kaydının yapılmaması ile başlayan kriz yüksek mahkemenin de seçimi usulsüz kabul etmesiyle büyüdü. Eski Başmüftü Nedim Gencev'in yaptığı itiraz üzerine önce Sofya Şehir Mahkemesi’nin 8. Mahkeme Odası Heyeti, Başmüftü seçiminin iptalinin yanı sıra Yüksek İslam Şurası başkan ve üye seçimi iptali ile bundan önce yapılan tüm şuraların kayıtlarının mahkeme kaydının sicilden silinmesi kararlarını aldı. Daha sonra bu karar önce İstinaf Mahkemesi ve en son olarak da 12 Mayıs 2010’da Yüksek İdare Mahkemesi'nce onandı. Dolayısıyla yapılan seçim iptal edilmiş oldu. 

Bölge Müslümanları atanan başmüftüyü kabul etmediklerini beyan ederek 18 Haziran 2010 tarihinden itibaren ülke çapında yürüyüşler düzenlemeye başladılar. Bulgaristan Devleti tarafından atanan Başmüftü Nedim Gencev'in avukatları müftülüğe noter vasıtasıyla davet gönderip Bölge Müftülüğüne geldiler. Kendisini bölgelerinde istemeyen cemaat ve imamlar ise Müftülük binasına Gencev’in temsilcilerini sokmadılar. 

Kimi yorumcular bu gerginliğin 2005 yılından itibaren kendini net bir şekilde göstermeye başlayan ırkçı eğilimlerle bağlantılı olabileceğini ileri sürüyorlar. Ülkedeki azınlıklara karşı ırkçı söylemleriyle gündeme gelen ATAKA partisi 2005 seçimlerinde meclise girmişti. 2009 seçimlerinde ise ATAKA'nın desteği ile azınlık hükümetini kuran Avrupa Gelişimi için Sivil Hareket'in lideri Boyko Borisov'un izlediği politikaların ve partisinin söylemlerinin bugün yaşanan gerginliğin arka planında yatan asıl sebep olduğu ileri sürülüyor. Uzmanlar ırkçılığın islamofobi ile birlikte yükseldiğini ve bugün Çingenelere yönelen ırkçı terör eylemlerinin gelecekte müslüman azınlığı da kendisine hedef seçebileceğini belirtiyorlar. 

Kaynak: Makedonya Türkleri Haber,
http://www.turksam.org

AİHM Romanya'yı Mahkum Etti 02/08/2010
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Romanya'yı mahkum etti. Romanya, Hırsızlık suçlamasıyla gözaltına alınan 27 yaşındaki Gabriel Carabulea'nın, telefon hakkının verilmemesi ve gözaltındayken işkence görerek hayatını kaybetmesine sebep olmak suçlarından 63 bin avro tazminat ödemeye mahkum edildi.

13 Nisan 1996 tarihinde hırsızlık suçlamasıyla gözaltına alınan Gabriel Carabulea, 4 Mayıs 1996 tarihinde öldü. Bu tarihten sonra kardeşinin nasıl öldüğünü araştırmaya başlayan Gabriel'in abisi Viorel Carabulea, Romanya'da olayın araştırması için adli makamlara müracat etti. Ancak olayın failleri ve diğer ayrıntıları açığa çıkartılamadı. Bunun üzerine Carabulea, olayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıdı. Mahkeme başvuruyu 2 Eylül 1998 tarihinde kabul ederek gündemine aldı. 13 Temmuz 2010 tarihinde ise karar verildi. Mahkeme, Gabriel Carabulea'nın polis merkezinde işkence edilerek öldürüldüğüne karar vererek Romanya'yı 63 bin avro tazminat ödemeye mahkum etti. Bu rakamın 35 bin avroluk kısmı Carabulea'nın kızının eğitimi için kullanılacak, 10 avro Carabulea'nın eşine, 3 bin avroluk kısmı ise Viorel Carabulea'ya manevi tazminat olarak ödenecek.

Mahkemenin kararından sonra bir açıklama yapan Viorel Carabulea olayın açıklığa kavuşturulmasının üzüntülerini biraz da olsa azalttığını söyledi. Gabriel'in eşi ise kocasının herhangi bir hırsızlık olayına karışmadığını buna rağmen gözlatına alınarak, hayatını kaybetmesinden dolayı çok üzgün olduğunu ancak kararın eşinin suçsuzluğunu ortaya çıkartmasından dolayı buruk bir sevinç yaşadığını belirtti.

Kaynak: Roma Virtual Network 

Moldova'daki Çingeneler Parti Kurdular 04/08/2010
Moldova'daki Çingenelerin ilk siyasal partisi "Çingenelerin Sosyal Partisi" Haziran ayı itibariyle resmen kuruldu. Partinin ilk genel başkanı olan Petru Baranciuc yaptığı açıklamada Moldova'daki Çingenelerin birçok sorunları olduğunu, partinin bu sorunlara çözüm üretmek için kurulduğunu söyledi. Mart ayından itibaren partinin resmen kurulması için çalıştıklarını ifade eden Baranciuc, İçişleri Bakanlığı onayıyla partilerinin Haziran ayı itibariyle resmen kurulduğunu bir basın toplantısı yaparak ilan etti. Partilerinin 7000 üyesi olduğunu söyleyen Baranciuc önümüzdeki dönemde bu sayının artacağından şüphe etmediğini söyledi.

Ülkede 250 binden fazla Çingenenin yaşadığını belirten Baranciuc, öncelikli olarak partinin ülkedeki Çingenelerin sorunlarına odaklanacağını ifade etti. Çingenelerin öncelikli sorunlarının eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşamama, işsizlik ve bunun sonucunda doğan yoksulluk olduğunu söyleyen parti başkanı, sorunların bunlarla kalmadığını kamusal alanda yaşanan kültürel ayrımcılığın da çok önemli bir sorun olduğunu ifade etti. Sonbaharda yapılacak seçimlerde oy kullanacak olan yaklaşık 200 bin Çingene seçmenin sandıkta kendilerini desteklemelerini isteyen Baranciuc, öncelikli olarak mecliste sandalye kazanmayı hedeflediklerini ifade etti.

Kaynak: www.azi.md

Fransa Çingeneleri Sınırdışı Ediyor 05/08/2010
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin, 28 Temmuz tarihinde başlattığı “suç karşıtı insiyatif” Çingenelerin ülke çapındaki çadır kentlerinin ortadan kaldırılıp, buralarda yaşayan Çingenelerin sınırdışı edilmesinin yolunu açtı. Ülkedeki kaçaklıçılık ve fuhuşun sorumluluğunu Çingenelerin üzerine yıkan Fransız yönetimi 300 çadır kentin yıkılması için karar aldı.

Sarkozy alınan kararın nedeni olarak Çingene kamplarının kaçakçılık ve fuhuş kaynağı olduğu, kamplarda yaşayan çocukların da dilenci olarak kullanıldıkları gibi iddialar ortaya attı. Kararın alınmasına giden süreç, bu ayın başında bir gazino soyduğundan şüphelenilen bir genci polisin vurarak öldürmesi üzerine Çingenelerle güvenlik güçleri arasında gerilim yaşanması sonrasında başladı.

Fransız insan hakları topluluğu Ligue des Droits de l'Homme, Çingenelerin damgalanmasını şiddetle kınayan bir bildiri yayınladı. Topluluk aynı zamanda karavanlarda yaşayan Fransız vatandaşları ile Fransa’da yaşayan Romanya ve Bulgaristan kökenli 15,000 Çingenenin “kaynaştırılması”nı da eleştirdi.

Romanya ve Bulgaristan 2007’de AB’ye dahil olduklarında Fransız hükümeti geçici bir önlem olarak bu ülke vatandaşlarının Fransız işgücüne katılmalarını engellemişti. Sonuç olarak da Ligue des Droits de l'Homme’un ifadesine göre, bu iki ülkeden gelen Çingeneler yasal olarak çalışma hakları olmadığı için gecekondularda yaşamak durumunda kalmışlardı.

Fransız insan hakları topluluğu Çingenelere uygulanan ve işgücüne katılmalarını engelleyen geçici önlemlerin kaldırılması çağrısında bulunarak, yetkililerden mevcut mekanizmalar aracılığıyla bu halkın yaşam koşullarını iyileştirmek için çaba göstermelerini istedi.

Fransız Le Figaro gazetesinde çıkan bir röportajda Collectif des Associations Tziganes organizasyonu, “Nicolas Sarkozy özünde ırkçı olan bir politikaya önayak oluyor.” dedi.

Muhalefetteki Fransız Sosyalist Partisi’nin sözcüsü Benoit Hamon, Çingeneleri suçla ilişkilendiren bu tarz klişe ve popülist bir siyaset güttüğü gerekçesiyle Sarkozy’yi yerden yere vuruyor.  Hamon’ın ifadesine göre, “Cumhurbaşkanı kullandığı ifadelerle, ırkçı parti Front National’ın lideri Marine Le Pen ile olan çekişmesinde öne geçmek adına bu meseledeki en iyi seçmen kitlesini sömürüyor.”

Kaynak: www.euractiv.com.tr

Fransa'da Yıkımlar Başladı 13/08/2010
Geçtiğimiz haftalarda Fransa yönetiminin ülkedeki göçmen Çingenelerin yerleşimlerinin yıkımına yönelik aldığı karar 6 Ağustos itibariyle uygulamaya konuldu. Yıkılması planlanan 300 Çingene yerleşiminin ilki geçtiğimiz Cuma yıkıldı. Saint Etienne'de yapılan yıkım sonrasında 100 Çingene buradaki yerleşimden çıkartıldı. Kampta yaşayan Romanyalı Çingenelerin önümüzdeki günlerde ülkelerine gönderilmesi planlanıyor.

Yıkım sonrasında ülke çapında sivil toplum örgütleri protesto bildirileri yayınlayarak, hükümetin bu politikasının derhal değiştirilmesini istediler. Ülkede bulunan Çingene kamplarındaki yaşam standartlarının çok düşük olduğu belirtilirken, hükümetin bu kampları yıkımının yerine daha insani koşulların olacağı yerleşim bölgelerinin yapılması koşuluyla desteklenebileceğini belirtildi. Hükümet ise yeni yerleşim yerleri inşa etmek bir yana, buralarda yaşayan Çingeneleri sınırdışı etmeye hazırlanıyor.

Hükümet bu tür yerleşim bölgelerinin suç örgütlerinin oluşmasına zemin hazırladığını düşünüyor. Yetkililer buralarda yaşayan göçmen Çingenelerin büyük bir çoğunluğunun çalışma ve oturma izinlerin olmadığını belirterek, politikalarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

Diğer taraftan bu yıkım politikasının sadece göçmen Çingeneleri kapsamayacağı da düşünülüyor. Ülkede bulunan diğer Çingene gruplarının yaşadığı yerleşimler de suç örgütlerine zemin oldukları gerekçesiyle yıkım tehlikesiyle karşı karşıya. Sivil toplum örgütleri de politikanın bu nedenle ırkçı bir nitelik taşıdığını savunuyorlar. Önümüzdeki günlerde yıkımların devam etmesi bekleniyor.

Kaynak: www.bbc.co.uk

Fotofraf: AFP

İtalya da Çingeneleri Sınırdışı Ediyor 24/08/2010
Son yıllarda yaşanan ırkçı saldırılar ve İtalyan yönetiminin Çingenelere yönelik izlediği ırkçı politikalar, İtalya'daki Çingenelerin yaşamını zorlaştırmıştı. İtalyan yönetimi bu ırkçı politikalarına bir yenisini daha eklemeye hazırlanıyor. 6 Eylül'de Avrupa Birliği içişleri bakanları toplantısından onay çıkarsa ülkedeki Doğu Avrupalı Çingeneler sınırdışı edilecek.

Fransa'da halk desteği düşüşe geçen Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin popülizm amacıyla sarıldığı Çingenelere yönelik sert politikalar, siyasi istikrarsızlık yaşayan İtalya'ya sıçradı.

Fransa'nın iki günde 216 Çingeneyi sınırdışı etmesinin ardından İtalya İçişleri Bakanı Roberto Maroni de "kabul edilebilir koşullarda yaşamayan Bulgaristan ve Romanya vatandaşı Romanların sınır dışı edilebilmesi için AB'den onay isteyeceklerini" açıkladı. AB İçişleri Bakanları konuyu görüşmek üzere 6 Eylül'de toplanıyor. Bu toplantıdan onay çıkması halinde sadece İtalya'da değil birçok Avrupa ülkesinde benzer sınırdışı kararlarının alınması gündeme gelebilir.

Uzmanlara göre Batı Avrupa ülkelerinden sınırdışı edilip eski Doğu Bloku ülkelerine gönderilen Çingenelerin çilesi orada da bitmiyor. Romanya'nın Craiova kentinde 200 Roman'ın kaldığı gecekondular önceki gün yıkıldı.

Kaynak: Hürriyet.com.tr

Sırbistan'da Yıkım 30/08/2010
Sırbistan'ın başkenti Belgrat'ta bulunan Vidikovac bölgesindeki Çingene yerleşiminin yıkımı için karar alındı. 70 Çingene ailenin yaşadığı yerleşim bölgesinin önümüzdeki günlerde yıkılacağı belirtiliyor. Ülkedeki sivil toplum örgütleri yıkımın durdurulması için kampanya başlattılar.

Vidikovac'taki Çingene yerleşimi başkentte yapılan diğer yıkımlar sonucu genişlemiş bir bölge olma özelliği taşıyor. Son yıllarda başkent Belgrad'ın çeşitli bölgelerindeki Çingene yerleşimlerinin yıkılması sonrasında buralarda yaşayan Çingeneler Vidikovac'a taşınmışlardı. Alternatif yerleşim alanları gösterilmeden yapılmış yıkımlar sonucunda başkentte evlerini kaybeden Çingenelerin yerleştikleri bölge, belediyenin tekrar alternatif yerleşim alanı göstermeden yapmayı planladığı başka bir yıkımla karşı karşıya. Bu yıkımın diğerlerinden farkı ise, Vidikovac'taki yerleşimin yıkılmasından sonra ailelerin artık Belgrad'da gidecek bir yerlerinin kalmaması olacak. Belgrad'ın çeşitli bölgelerinde en son Nisan ve Temmuz ayının başında yıkımlar olmuştu. Bu yıkımlar sonrasında evlerini kaybeden 20 aile Vidikovac'a yerleşmişlerdi.

Yıkım kararının çıkmasından sonra Uluslararası Af Örgütü bir kampanya başlatarak yıkımların durdurulması için çalışmaya başladı. Son yıllarda yapılan yıkımlar sonrasında Belgrad'da bulunan Çingenelerin Vidikovac bölgesine taşındıkları ve bu bölgenin son yerleşim bölgesi olduğunun altı çizildi. Hali hazırda altyapı sorunlarının çok fazla olduğu ve bölgede yaşayan Çingenelerin önemli bir kısmının eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşamadıklarını belirten aktivistler ise acilen alternatif yerleşim bölgelerinin projelendirilmesi gerektiğini ancak bu şekilde yıkımın desteklenebileceğini belirttiler.

Vidikovac'taki Çingene yerleşimi 1990 sonrasında Sırbistan'ın kırsal bölgelerinden başkente göçen Çingeneler tarafından oluşturulmuştu. 2006-2008 yılları arasında ise Sırbistan'dan çeşitli Avrupa Birliği'ne göçüp sınırdışı edilen Çingenelerin de ülkelerine gönderildikten sonra yerleştikleri bir bölge olma özelliğini taşıyor.

Kaynak: http://fromtheold.com/

Fransa'ya Tepkiler Çığ Gibi Büyüyor 01/09/2010
Fransız yönetiminin göçmen Çingenelere yönelik ırkçı politikasına karşı tepkiler çığ gibi büyüyor. Başta Avrupa olmak üzere bütün dünyadaki Çingeneler tepkilerini demokratik bir şekilde ortaya koymaya başladılar. Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da Fransız konsolosluğuna konan siyah çelenk ve diğer ülkelerden Çingenelerin Fransa'ya tepkileri göstermeleriyle devam eden protestolara karşı Fransa'nın nasıl bir politika izleyeceği merakla bekleniyor.

Sırbistan merkezli Demokratik Çingeneler Derneği protestolara bir bildiri yayınlayarak katıldı. Bildiride son yıllarda başta Macaristan ve İtalya'da olmak üzere Çingenelere yönelik ırkçı saldırılar, Danimarka'daki Çingenelerin sınırdışı edilmeleri ve Doğu Avrupa'daki yıkımlara dikkat çekildi. Fransa'da Çingenelere uygulanan sınırdışı etme politikasının ise zincirin son halkası olduğu vurgulandı. Bütün bunlara karşı 4 Eylül 2010 tarihinde Belgrad, Viyana ve Paris'te bir protesto gösterisi yapılmasına karar verildi. Bütün Avrupa'ya İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca gösteri daveti yazılarak yapılan çağrıda ırkçılığa karşı olan herkes meydanlara davet edildi. Diğer taraftan İtalya merkezli Everyone Group'da bir protesto metni yayınlayarak, Fransa'nın uygulamasına derhal son vermesi çağrısında bulundu.

Amerika Birleşik Devletleri'nde ise Toronto Çingene Merkezi, ülkenin Fransa büyükelçisine açık bir mektup yazarak Fransa'yı protesto etti. Protesto mektubunda yapılan uygulamanın ırkçı olduğu ve "eşitlik, kardeşlik, özgürlük" şiarına kaynaklık eden Fransa için bu ırkçı uygulamanın büyük bir ayıp olduğu vurgulandı.

Avrupa'daki 46 ülke ve 560 sivil toplum örgütünün oluşturduğu bir birliktelik olan "Irkçılığa Karşı Birleş" ise benzer bir açık mektup yayınlayarak bütün Avrupa'daki duyarlı yurttaşları protesto etmeye çağırdı. Bunun yanında 9 Kasım 2010 tarihinde Avrupa çapında bir ırkçılığa karşı bir protesto düzenlenmesine karar varıldı.

Protestolar çığ gibi büyürken Fransa ise uygulamalarına devam ediyor. Geçtiğimiz Çarşamba günü 2. grup Çingeneler de sınırdışı edildi. 41 Bulgaristanlı Çingene Fransız yetkililerin eşliğinde Sofya'ya gönderildi.

Romanya'dan Fransa'ya Büyük Tepki 03/09/2010
Fransa'nın Çingenelere yönelik olarak uygulamaya koyduğu ırkçı politikalara karşı Romen sivil toplum örgütlerinden eylem çağrısı geldi. Avrupa çapındaki bütün sivil toplum örgütlerine gönderilen elektronik mektupta Fransa'nın Çingeneleri sınırdışı etme politikasına karşı tek vücut olunması ve aynı zamanda farklı mekanlarda eylem yapılması çağrısında bulunuldu. Romanya merkezli Romanya Çingeneler Birliği adlı sivil toplum örgütü, ülkedeki Çingene liderlerin desteğiyle bir eylem çağrısı hazırladı. Çağrıya Bihor, Botosani, Braila, Brasov, Constanta, Dolj, Hunedoara, Iasi, Ilfov, Neamt, Salaj ve Timisoara kentlerindeki Çingene sivil toplum örgütleri başkanları destek verdi.

6 Eylül tarihinde Avrupa Birliği ülkelerinin içişleri bakanlarının bir araya geleceği ve bu ülkelerdeki göçmen Çingenelere yönelik politikaların tartışılacağı toplantının yapıldığı sırada Avrupa Birliği ülkelerinde bulunan Fransız büyükelçilikleri önünde eylem yapılması çağrısında bulunuldu. Çağrıda Çingenelere yönelik olarak Avrupa Birliği çapında ırkçı politikaların oluşturulması tehlikesine vurgu yapıldı. Çingenelerin vatandaşları oldukları Avrupa Birliği ülkelerinde ırkçı politikalarla günah keçisi haline getirilemeyeceklerinin altı çizildi.

6 Eylül tarihindeki bakanlar toplantısı Fransa'nın çağrısıyla yapılacak. Toplantıda Avrupa Birliği sınırları içerisinde yaşayan göçmen Çingenelerin durumu görüşülecek. Toplantı aynı zamanda Fransa'nın 2010 yılı itibariyle göçmen Çingenelere yönelik politikalarının AB hükümetleri çapında desteklenip desteklenmediğini de gösterecek. Son birkaç yılda yaşanan Çingene yerleşimlerinin yıkılması, göçmen Çingenelerin parmak izlerinin alınması ve Çingenelere yönelen ırkçı şiddete karşı birlik ülkelerindeki sessizlik göz önünde bulundurulduğunda toplantı sonrasında Fransa'nın uygulamalarına benzer uygulamaların Avrupa çapında yaygınlaşması ihtimali yüksek görünüyor.

Kaynak: http://www.acrr.ro/

Uluslararası Af Örgütü'nden Yunanistan'a Uyarı 07/09/2010
Uluslararası Af Örgütü, dünya çapında insan hakları değerlendirmesi yaptığı 2009 yılı raporunu Berlin'de açıkladı. Örgüt, son raporunda Atina'daki Çingenelerin evlerinden çıkmaya zorlandıkları konusunu dile getirdi.

Raporda ayrıca, azınlıkların tanınmaması konusu ile ilgili olarak, İskeçe Türk Birliği'nin "kamusal hayata ve ulusal güvenliğe tehdidin yanı sıra var olmayan bir azınlık Türk sorunu yaratmaya çalıştığı" gerekçesiyle geçen Şubat ayında kapatılması olayına yer verildi. Uluslararası Af Örgütü bu yasağın kaldırılmamasının, uluslararası hukuku ve dernek kurma özgürlüğünü ihlal etme anlamına geldiğini belirtti.

Af Örgütü, Yunaninstan'ı ayrıca ülkedeki azınlıkların ve yabancıların haklarının yasalarla garantiye alınmadığı ve ayrımcılıkla mücadelede başarısız olduğu konusunda uyardı. Raporda, sınırdan geçmeye çalışan yabancıların vurulduğu, sığınma başvurusunda bulunanların metal konteynerlerde tutuldukları gibi konulara da yer verildi.

Raportör, Arnavutluk, Afganistan, Irak, Pakistan ve diğer pek çok ülkeden her yıl binlerce insanın Yunanistan'a girmenin yollarını aradığını, bunlardan bazılarının sınırdan geçerken vurulduklarını, diğerlerinin ise doğrudan kaçak göçmen diye sınıflandırılarak iltica için başvuruda bulunamadan gözaltına alındıklarını, öte yandan polisin de kötü muamelesine maruz kaldıklarını ifade etti.

Kaynak: www.balkangunlugu.com

Yangın 4, Belediye 26 Barakayı "Yaktı" 09/09/2010
İtalya'nın başkenti Roma'da bulunan, göçmen Çingenelerin yaşadığı bir yerleşimde 27 Ağustos günü yangın çıktı. Yangında 3 yaşında Çingene bir çocuk ölürken, bir kişi de yaralandı. Yangının çıkış sebebi ise belli değil.

Roma'da bulunan Çingene mahallesinde sabaha karşı yangın çıktı. Sebebi belirlenemeyen yangında 30 barakadan 4 tanesi tamamen yandı. Alevlerden kurtarılamayan bir çocuk yanarak hayatını kaybederken, ölen çocuğun kardeşinin ise vücudunun %40'ında 2. ve 3. derecelerde yanıklar oluştu. Yangın sonrasında Roma Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre Çingene yerleşimi tamamen tahliye edildi. Mahallede yaşayan 15'i çocuk 63 kişi ise belediyeye ait olan misafirhaneye yerleştirilirken, yangından kurtulan 26 baraka ise belediye ekiplerince yıkıldı.

Yangından kurtulan barakaların neden yıkıldığıyla ilgili bir açıklama yapılmazken, geçici olarak misafirhaneye yerleştirilen göçmen Çingenelerin burada ne kadar kalabilecekleri bilinmiyor. Bu sürenin, geçtiğimiz hafta İtalya İçişleri Bakanı Roberto Maroni'nin AB'nin göçmen politikasının değiştirilmesi ve göçmenlere yönelik yeni düzenlemelerin yapılarak Avrupa Birliği pasaportlu göçmenlerin sınırdışı edilebilmelerinin kolaylaştırılması gerektiğini belirten açıklamasından sonra, çok da uzun olmayacağını düşünmek mümkün.

Kaynak: http://www.earthtimes.org/

Avrupa Parlamentosu Fransa'yı Kınadı 14/09/2010
Avrupa Parlamentosu, (AP) Fransa'nın, Çingeneleri toplu sınır dışı etme politikasını kınayan karar tasarısını oyladı. Oylamadan 245'e karşı 337 evet oyu çıktı. Onaylanan karar tasarısı Fransa başta olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinin Çingeneleri sınır dışı etme politikasına derhal son vermesini istiyor.

Sosyalistler, Liberaller, Yeşiller ve Komünist gruplar tarafından verilen tasarıda Fransa'nın tavrı, "AB'nin serbest dolaşım ve azınlık haklarına aykırı olduğu" gerekçesiyle "kabul edilemez" ilan edildi. Ortak metinde bu duruma karşı "gecikmeli ve sınırlı tepkisinden" dolayı Avrupa Komisyonu da eleştirildi.

Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, 7 Eylül günü parlamentoda yaptığı konuşmada ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının Avrupa'da yerinin olmadığını söyledi. Barroso, isim vermeden Fransa'yı eleştirdi. Yeşil Grup lideri Daniel Cohn Bendit de, Barroso'nun, Fransa'yı ''birlik ilkelerini ihlal ettiği gerekçesiyle'' açık bir şekilde kınamasını istemişti. Fransa'da, kilise başta olmak üzere insan hakları dernekleri, Avrupa Birliği'nin serbest dolaşım ve azınlık haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle hükümeti eleştiri yağmuruna tutuyor.

Çingeneleri sınır dışı etme politikasından vazgeçmeyeceğini açıklayan Fransa, ocak başından bu yana 8 binden fazla Çingeneyi, Romanya ve Bulgaristan'a geri gönderdi. Temmuz sonundan bu yana sınır dışı edilenlerin sayısı ise bini geçti.

Macar Irkçılarından Çingeneleri Tecrit Önerisi 28/09/2010
Fransa'nın Balkanlardan yakın dönemde gelmiş göçmen Roman Çingenelerini sınırdışı etme girişimi, Avrupa'da Çingene karşıtlığını tetikledi. Macaristan'da Çingeneleri hedef alan söylemiyle dikkat çeken ırkçı Jobbik partisinden şok bir öneri geldi. Partinin belediye başkan adayı, Çingenelerin kamplara kapatılması teklifinde bulundu.

Jobbik partisi, Çingenelerin topluma entegrasyon çabalarının sonuç vermediğini bu yüzden tecritin en doğru adım olacağını savunuyor. Bu açıklamalar üzerine Jobbik'e, daha önce iktidarda bulunan Sosyalist Parti'den sert tepki geldi: "Jobbik'in açıklamalarını çirkin ve kabul edilemez buluyoruz. Umarım Macar halkını tecrit kamplarına hapsetmek istemiyorlardır. En kötüsü de Fidesz hükümetinin Jobbik'in yabancı düşmanlığı içeren sözleriyle arasına mesafe koymaması. Hükümete bir kez daha bu tip söylem ve ideolojilerden kendini uzak tutma çağrısı yapıyorum."

Macaristan'ın 700 bin kişiye ulaşan Çingene nüfusu, Jobbik'in güçlü olduğu kuzeydoğu kesimlerinde yaşıyor. Bu bölgelerdeki Çingeneler arasında işsizlik çok yüksek seviyelerde bulunuyor. Ülkede geçen nisanda yapılan seçimlerde Genç Demokratlar Partisi Fidesz, Sosyalist Parti'nin 8 yıllık iktidarına son vermiş, ırkçı Jobbik partisi ise ilk defa meclise girmişti.

Haberin videosu için: http://tr.euronews.net/2010/09/03/macar-partisinden-romanlari-tecrit-onerisi/

Kaynak: Euronews

Natalka İçin Yardım Kampanyası 06/10/2010
Irkçılığa karşı bir sembol haline gelen küçük Natalka için Çek Cumhuriyeti'nde bir yardım kampanyası başlatıldı. Yardım kampanyası kapsamında 18 Eylül tarihinde bir konser gerçekleştirildi. Konser dışında ise bir internet sitesi kuruldu. Bu yıl ve önümüzdeki yıl boyunca çeşitli etkinlikler düzenlenerek, Natalka'nın sağlık ve eğitim masraflarının karşılanması planlanıyor.

Yaklaşık 2 yıl önce ırkçıların evlerine Molotof kokteylleriyle saldırmaları sonucu vücudunun % 80'ni yanan 3 yaşındaki Natalka Kudrikova yaklaşık 6 ay boyunca yaşam savaşı vermişti. Bütün ümitlerin kesildiği anda hayata tutunan Çingene kız, ırkçılığa karşı bir sembol haline gelmişti.

Saldırının olduğu günden bu yana küçük kızla ilgili gelişmeleri yakından takip eden sosyolog Fedor Gal, Natalka'nın sağlık sorunlarının devam ettiğini ve küçük kızın sağlıklı günlerine dönebilmesi için önemli miktarda mali kaynaklara ihtiyaç olduğunu belirterek, "Natalka İçin" başlıklı bir yardım kampanyası başlattı. 18 Eylül'de yapılan yardım konseriyle başlayan etkinlikler kapsamında elde edilecek gelirlerle Natalka'nın sağlık ve eğitim masraflarının karşılanması planlanıyor. Ayrıca, kampanyanın yürütülmesi için bir internet sayfası kuruldu, önümüzdeki günlerde daha aktif bir şekilde kullanılması planlanan internet sayfasında düzenlenecek etkinliklere yer verilecek.

İnternet sayfasına http://www.pribehnatalky.cz/ adresinden ulaşılabilir.

Visegrad Dörtlüsünden Çingene TV 07/10/2010
Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Slovakya'dan oluşan Visegrad Dörtlüsü, bu ülkelerdeki Çingeneleri merkezine alan bir internet televizyonu kurdular. Bu ülkelerde bulunan Çingenelerin eğitim, sağlık, insan hakları ve kültürel ayrımcılık konularında sorunları bulunuyor. Visegrad Dörtlüsü'nün yaptığı açıklamaya göre kurulan internet televizyonunun en önemli amacı bu sorunların çözümlenmesi yolunda mesafe katedebilmek.

Son birkaç yılda bu ülkelerde yaşayan Çingenelere yönelik ırkçı saldırılar artmaya başlamıştı. 2009 yılında bu sorunu masaya yatıran dörtlünün üyeleri acil bir şekilde bir dizi önlem almaya karar vermişlerdi. 2009 yılında yapılan toplantının somut sonuçlarından birisi olan internet televizyonunun, Çingene karşıtlığının ortadan kaldırılması ve bu ülkelerdeki Gacolar tarafından Çingenelerin farklı bir gözle görülmesinin yolunu açabilecek bir potansiyele sahip görünüyor. İnternet televizyonunun açılışı hakkında yapılan basın duyurusunda da Çingenelerle ilgili araştırma yapan, Çingene karşıtlığını önemli bir sorun olarak algılayan herkes için burasının faydalı bir platform olacağı belirtildi.

http://www.gipsytv.eu adresinden yayına başlayan televizyonun önümüzdeki günlerde farklı kullanım olanaklarıyla internet kullanıcılarının hizmetinde olacağı belirtildi. Halihazırda sınırlı sayıda video ile yayın yapan televizyon sitesinde aynı zamanda bir de müzik uygulaması bulunuyor. Bu uygulama, Visegrad Dörtlüsü'nü oluşturan ülkelerdeki Çingenelerin müziklerinden oluşan seçki ziyaretçilerini bekliyor.

Kaynak: http://www.gipsytv.eu

Çingeneler Çemberin Ne İçinde Ne Dışında 12/10/2010
Bulgaristan'daki ırkçı partilerden VMRO, başkent Sofya'da bir gösteri düzenleyerek, çeşitli Avrupa Birliği ülkelerinden gönderilen ve ileride gönderilmesi muhtemel Çingeneleri istemediklerini belirttiler. Sofya'da bulunan Avrupa Birliği Komisyonu temsilciliğinin önünde toplanan ırkçılar taşıdıkları pankartlara Çingeneleri Bulgaristan'da istemediklerini vurgulayan sloganlar yazmışlardı.

Geçtiğimiz yaz Fransa'nın ülkedeki Bulgaristan göçmeni Çingeneleri sınırdışı etmesinden sonra, yüzlerce Çingene Bulgaristan'a geri dönmüştü. Avrupa Birliği'nin son genişleme dalgasından sonra Doğu Avrupa ülkelerinde bulunan Çingeneler, iş bulmak ve yeni bir yaşam kurmak umuduyla Batı Avrupa ülkelerine göç etmeye başlamışlardı. Ancak göç edilen yerlerde de iş bulmak bir yana ırkçı saldırılarla karşılaşmışlardı. Küresel mali krizin derinden etkilediği Batı Avrupa ülkelerinde Çingeneler adeta günah keçisine çevrilmiş, ekonomik durgunluğun acısı Çingenelerden çıkartılmaya çalışılmıştı.

Bu durum, Batı Avrupa'ya göç eden Çingenelerin sınırdışı edilerek geldikleri ülkelere geri gönderilmesine yol açtı. Son çare olarak, bütün olumsuz yaşam koşullarına rağmen, doğdukları topraklara geri dönmek zorunda kalan Çingeneler, buralarda da istenmiyorlar. 29 Eylül günü Sofya'da yapılan ırkçı gösteri bunun en önemli göstergelerinden birisi oldu. Irkçılar, Çingeneler yüzünden "ülkelerinin" Çingene gettosuna dönüştürülmek istendiğini söylediler. Ekonomik krizin Bulgaristan'ı da etkilediği belirtilirken, Avrupa Birliği kurumlarının sınırdışı politikalarıyla sorundan ancak göç alan ülkelerin başını kurtarmaya çalıştığının altı çizildi.

Çingeneler ise hem göç ettikleri hem de doğdukları topraklarda istenmeyen insanlar haline geldiler. Bu durum birçok soru işaretini beraberinde getiriyor doğal olarak: Çingeneler bu ülkelerin vatandaşları değil mi? Avrupa Birliği'nin en önemli ilkelerinden birisi olan serbest dolaşım ilkesinin sonuna gizli bir parantez açılıp, "Çingeneler hariç" ibaresi mi eklendi? Benzer gizli parantezler, ülkelerin sosyal politikalarını düzenleyen kanunların sonunda da var mı?

Kaynak: www.novinite.com

Everyone'dan Avrupa'ya Çağrı 14/10/2010
İtalya merkezli sivil toplum örgütü Everyone Grup, bir deklerasyon yayınlayarak. Avrupa'da yükselişe geçen ırkçı partiler için Avrupa Birliği'nin acilen gerekli tedbirleri alması hatta ırkçı partilerin kapatılması yönünde bir çağrıda bulundu.

İsveç'te 21 Eylül'de yapılan seçimlerde ırkçı parti Sverigedemokraterna %4 olan seçim barajını geçerek %5.7 oranında oy aldı. İsveç tarihinde ilk kez ırkçı/faşist bir parti parlamentoya girdi. Seçim barajını küçük bir farkla geçmelerine rağmen ırkçılar, %30 civarında oy alan Muhafazakar ve Sosyal Demokrat Partiler'in mecliste yapacakları çalışmalarda, bu bloklar arasındaki oy dengesini etkileyebilecek bir konuma geldiler. Önümüzdeki dönemde, özellikle göçmenlerle ilgili yapılacak düzenlemelerde Muhafazakarlarla, ırkçıların iş birliği yapması bekleniyor.

İsveç ırkçıların yükselişinin son göstergesi olarak Avrupa'nın karşısına çıkarken, Avrupa çapında yapılan son 2 yıldaki seçimlerde Macaristan, İtalya gibi ülkelerde ırkçı eğilimlere sahip partilerin oy kazandığı görülüyor. Bu tehlikeli gidişat karşısında Everyone Grup, bir deklerasyon yayınlayarak Avrupa Birliği kurumlarının acilen harekete geçmelerini istedi. Deklerasyonda, ırkçı düşüncelerin son yıllarda okullarda, medyada, çeşitli sanal ve gerçek platformlarda yansımalarının görülmeye başlandığı belirtildi. Bu şekilde devam edildiği takdirde birkaç sene içerisinde ırkçılığın çok geniş kitleleri etkileyebilecek bir konuma gelebileceğine dikkat çekildi. Everyone Grup, bu görüntü karşısında Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler kurumlarının derhal harekete geçip, ırkçı düşüncelerin yayılmasını önleyici, insan haklarını ve azınlık haklarını koruyucu düzenlemelerin yapılmasını ve ırkçı partilerin kapatılmasını önerdi.

Kaynak: www.everyonegroup.com

Örnek Ülke İspanya 18/10/2010
Avrupa Birliği ülkelerinde giderek artmaya başlayan Çingenelere yönelik ırkçı politikalara karşı, İspanya hükümeti uygulamalarıyla güzel bir örnek ortaya koyuyor. İspanya politikalarının anafikri, Çingeneleri sınırdışı etmek yerine, bütün vatandaşları içerecek ve avantajsız konumdaki vatandaşlarına özel bir ilgi gösteren toplumsal politikaları hayata geçirmek.

İspanya Sağlık ve Sosyal İşler Bakanı Trinidad Jimenez, 1 Ekim günü Çingene çocuklarının okula gönderilebilmesi için düzenlenen kampanyanın açılışında yaptığı açıklamada, ülkelerinde bulunan Çingenelere yönelik olarak Fransa'nın yaptığı gibi sınırdışı etme politikasının uygulanmayacağını belirtti. Çingenelere yönelik politikalarında herhangi bir negatif değişikliğine gitme niyetleri olmadığını belirten bakan, "geçmişte ne yaptıysak şimdi ve gelecekte de aynısını yapacağız" dedi.

Ülkedeki 970 bin Çingenenin toplumsal entegrasyonu için şimdiye kadar 36 milyon Euro harcandığını belirten Jimenez, bundan sonra da bu miktarın gerekirse artacağını söyledi. Jimenez ülkedeki Çingenelerin sosyal ve ekonomik koşullarının gelişmesinin İspanya'nın da gelişmesi olduğunun altını çizdi. Ülkedeki Çingenelerin sosyal ve ekonomik koşulları ile nufusun geri kalanı arasında ciddi bir fark olduğunun bilincinde olduklarını belirten Jimenez, sorunu ülke sınırları içerisinde, birlikte çözeceklerini belirterek sözlerine son verdi.

Kaynak: http://world.globaltimes.cn

Haklar ve Özgürlükler Hareketinden Deklorasyon 21/10/2010
Bulgaristan'da faaliyet gösteren Haklar ve Özgürlükler Hareketi(HÖH) bir deklarasyon yayınlayarak, Fransa'nın Çingeneleri sınırdışı etme politikasını protesto etti.

Bulgaristan'da yaşayan Türk azınlığın partisi olan Haklar ve Özgürlükler Hareketi, 13 Ekim günü Bulgaristan Parlamentosu'nda bir basın açıklaması yaparak, Fransa hükümetinin Çingeneleri sınırdışı etme politikasını protesto etti. 23 HÖH vekilinin imzaladığı deklarasyonu, partinin lideri Ahmet Doğan duyurdu.

Bulgaristan hükümetinin yaşanan sınırdışı etmeler konusunda yeterince etkili bir politika izlemediğini belirten Doğan, derhal hükümetin Fransa'nın serbest dolaşım hakkını ihlal ettiğini belirten bir açıklama yapması gerektiğini vurguladı. Bulgaristan Başbakanı ve merkez sağ parti GERB'in başkanı olan Boyko Borisov'u göreve çağıran Doğan, hükümetin bütün Bulgaristan vatandaşlarının haklarını koruması yönünde çalışması gerektiğini belirtti. Doğan Avrupa Birliği'ni ise Çingene göçmenlerin bulundukları ülkelerle bütünleşebilmelerini sağlayacak politikalar üretmeye davet etti.

Kaynak: http://www.novinite.com/ 

Finlandiya Dilenciliği Yasaklamayı Tartışıyor 25/10/2010
Doğu Avrupa'dan Çingene göçünün yöneldiği ülkelerden birisi olan Finlandiya'da dilenciliğin yasaklanması ve sokaklarda dilenenlerin suçlu sayılması tartışılıyor. Bu ülkeye göçen Roman Çingenelerin arasında dilencilik yapmak zorunda kalan önemli sayıda ailenin bulunması tartışmaları tetikliyor.

Geçtiğimiz aylarda Finlandiya başbakanının Çingene dilencilere para verilmemesi yönünde yaptığı açıklamadan sonra 10 Ekim günü, ülkenin dışişleri bakanı Alexander Stubb katıldığı bir televizyon programında ülkede dilenciliğin yasaklanması yönünde bir planın tartışıldığını ancak bunun sorunun çözümü olamayacağını söyledi.

Çingenelerin Avrupa'da yaşadıkları sorunların ülke bazında düşünülmemesi gerektiğini belirten bakan, Avrupa Birliği'nin konuyla ilgili finansal destek programları geliştirmesi gerektiğini belirterek, Avrupa Birliği çapında bir çözüme işaret etti. Stubb, Avrupa Birliği ülkelerine bir çağrıda bulunarak, önümüzdeki haftalarda yapılacak bütçe görüşmelerinde Çingenelerin yaşadıkları sorunların çözümlenmesine yönelik ortak bir finansal program oluşturulmasını teklif etti.

Birlik üyelerinin ortak hareket etmedikleri sürece Çingenelerin dilenmesi sorununun önüne geçilemeyeceğini belirten bakan, dilenciliğin yasaklanmasının da tek başına bir anlam ifade etmediğini de kabul etti. Dilenciliğin sorunun temeli değil sonuçlarından birisi olduğunu kaydeden Stubb, yoksulluğun bir suç olmadığını ama dilenciliğin çeşitli suç örgütlerince insanların zorla dilendirilmesi şeklinde ortaya çıkması halinde suç kapsamına alınabileceğini ancak bu durumda da dilenenlere suçlu muamelesi yapılamayacağını da sözlerine ekledi.

Kaynak: http://www.yle.fi/uutiset/news/

Fransa da Parmak İzi Topluyor 29/10/2010
Fransız hükümeti göç politikasıyla ilgili aldığı son karar yine tartışma yaratacak. Ülkeden gönderilen Çingenelerin parmak izlerinin alınmasına karar verildi. Daha önce benzer bir uygulama İtalya hükümeti tarafından gündeme getirilmişti.

Fransa Göçmenlik bakanlığı, Ekim ayı itibaren Bulgaristan ve Romanya'ya sınırdışı edilen Çingenelerin parmak izlerini alacaklarını duyurdu. Fransız bakanlık yetkilileri, kendilerine vaat edilen bir miktar parayı alarak Fransa'dan ayrılan Çingenelerin, bir süre sonra tekrar bu ülkeye dönerek bir kez daha ayrılma parası aldıklarından şüpheleniyor. Fransa, gönüllü ayrıldıklarını savunduğu Çingenelere yetişkin kişi başına 300 Euro, çocuklar için ise 150 Euro veriyor.

Çingenelerin biyometrik kayıtlarının alınması, Fransa'yı bir etnik azınlığa karşı ayrımcılıkla suçlayan insan hakları örgütlerinin tepkisine yol açtı. Fransa'nın Çingenelere karşı sınır dışı muamelesi yoğun uluslararası tepkilerle karşılaşmış ve Avrupa Komisyonu Fransa'ya karşı yasal işlem başlatmıştı. Fransa'ya bu bağlamda, serbest dolaşım hakkını yasalarına işlemesi için gelecek aya kadar süre verilmişti. Avrupa Komisyonu'nun önde gelen bir üyesi, durumu İkinci Dünya Savaşı'ndaki olaylarla kıyaslamıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ise işi ve geçim kaynağı bulunmayan Çingeneleri sınırdışı etme hakkı olduğunu savunuyor.

Kaynak: www.haberturk.com

Avrupa'da Yükselen Tehdit Irkçılık 12/11/2010
Avrupa'da ırkçılık göz göre göre yükseliyor. Bu yükselişi Avrupa'nın herhangi bir kasabasındaki Çingene evlerine atılan bir Molotof kokteylinde, sınırdışı edilmek üzere havaalanında bekleyen Çingenelerin ceplerine devlet görevlilerince "gidin ve gelmeyin" dercesine sıkıştırılmış birkaç yüz avroda ya da Çingene olup olmaması fark etmez, sırf yabancı olduğu için sarhoş ırkçılarca dövülen bir göçmenin yaralarında görmek mümkün.

Sadece ırkçı saldırılar değil, son birkaç yılda yapılan genel seçimlerin neredeyse tamamında ırkçı partilerin oy oranlarını yükseltmeleri önemli bir gösterge olarak karşımızda duruyor. Genel seçimlerdeki ırkçı yükseliş, ırkçılığın sadece sapkın grupların sorumlu oldukları bir durum olmadığını, Avrupa'daki seçmenlerce de desteklenmeye başladığını gösteriyor. Bu durum genel olarak insanlığın özelde de bir demokrasi projesi olma iddiasındaki Avrupa Birliği'nin geleceğini tehdit ediyor.

Fransa'da Çingenelere Irkçı Saldırı
28 Ekim tarihi itibariyle Fransa artık sadece Çingeneleri sınırdışı eden bir ülke değil, aynı zamanda sınırları içinde yaşayan Çingenelerin ırkçı saldırılara maruz kalabildiği bir ülke. 28 Ekim gecesi Paris gettolarından birisi olan Triel-sur-Seine'de bulunan bir Çingene kampına silahlı ve maskeli kişilerce saldırıldı.

Görgü tanıklarının verdikleri ifadeye göre 28 Ekim Perşembe gününün ilk saatlerinde, üstlerine siren takılmış 2 sivil araç hızla 30 Çingene'nin yaşadığı kampa girdi. Arabalardan çıkan polis kıyafetli, yüzleri maskeli saldırganlar, etrafa rastgele ateş etmeye başladılar. Silahlarla yaklaşık yarım saat boyunca etrafa ateş eden maskeli saldırganlar, ellerindeki sopalarla da Çingenelerin karavanlarına maddi zarar verdiler.

Bir Çingene kadını zorla soyan saldırganlar, Çingenelerin pasaport, nüfus cüzdanı gibi kişisel belgelerini de alarak kamptan kaçtılar. Buna benzer saldırılar son birkaç yılda İtalya'da, Macaristan, Çek Cumhuriyeti gibi başka Avrupa ülkelerinde de meydana gelmişti. Sokaklarda durum böyleyken, sözkonusu tehlikenin ortadan kaldırılabilmesi için çözümler üretmesi gereken Avrupa parlamentolarında da durum pek iç açıcı görünmüyor.

Irkçı Partiler Yükselişte

2000 yılından itibaren Avrupa çapında yapılan genel seçimlerde ırkçı partilerin oy oranları önemli bir yükseliş gösterdi. Geçtiğimiz haftalarda İsveç'te yapılan genel seçimlerle birlikte, adında "demokrat" kelimesi yer veren buna karşılık göçmen ve Müslüman karşıtı eğilimlere sahip olan, dünyayı etkileyen ekonomik krizle birlikte ortaya çıkan toplumsal sorunlara karşı otoriter çözümler öneren ırkçı parti, İsveç Demokratları parlamentoda 20 sandalye kazandı. Diğer ülkelerdeki, ırkçı partilerin son seçimlerde aldıkları oylar ise tehdidin boyutlarını gözler önüne seriyor. Fransa'da Ulusal Cephe %11,9, İtalya'da Kuzey Ligi %8,3, İsviçre Halk Partisi %28,9, Macaristan'da Jobbik %16,7, Norveç'te Gelişim Partisi %22,9. Aldıkları oy oranları ırkçı partileri koalisyon ortağı yapmaya ya da göçmenlerin durumlarıyla ilgili kararlar gibi kritik konularda etkili hale getirmeye yetiyor.

Diğer taraftan ırkçı partilerin bir kısmının, Macaristan'daki Jobbik Partisi örneğinde olduğu gibi, tek tip kıyafetlerle; ırkçı sembollerden oluşan bayrak ve flamalar taşıyarak sık sık kent meydanlarında gövde gösterileri yapan paramiliter (silahlı) örgütlerle ilişkileri bulunuyor. Paramiliter ırkçı örgütleri ya dolaylı olarak destekliyorlar ya da bunlarla organik bağlantıları var. Yani sokakla parlamentolar arasında ırkçı bir hat kurulmuş durumda. Bu hattı destekleyen birçok internet sitesi ve forum, paylaşım siteleriyle yoluyla yaygınlaşan videolar, sanal gruplar, sadece ırkçıların kullandıkları malzemeleri (ırkçı sembolleri içeren bayrak ve flamalar..) satan dükkanlar bulunuyor. Bu durum geçmişte marjinal konumda bulunan ırkçılığın giderek sıradanlaştığını gösteriyor.

Bundan sadece 15-20 yıl önce uç bir siyaset biçimi olarak marjinalleşmiş olan ırkçılık artık sokak aralarında birkaç kendini bilmezin sapkınlığı olmaktan çıktı. Irkçılık bugün Avrupa'da gündelik yaşamın sıradan bir parçası olma yönünde ilerliyor. Daha da kötüsü Avrupa parlamentolarında bir güç haline geliyor. İnsanın aklına ister istemez şu soru geliyor: Geçmişte ırkçıların sahip olduğu ufak sokak gösterilerine hapsedilmiş marjinal bir siyasal eğilim olma hali ya tersine dönerse? Başka bir deyişle ya ırkçılık karşıtları marjinalleşir, düşüncelerini savunmak için tek kanalları sokaklardaki küçük gösteriler olursa?

Nereden Nereye?

İkinci Dünya Savaşı, faşizmin kitle katliamı siyasetinin boyutlarını gözler önüne serdi. Milyonlarca insan gaz odalarında, toplama kamplarında acımasızca öldürüldü. Savaş sonrasında bir daha böyle bir insanlık dramı yaşanmaması için birçok tedbir alındı. Niteklim Birleşmiş Milletler'in kurulmasına neden olan, dünyada kalıcı barışı ve istikrarı sağlama arzusuydu. Avrupa Birliği, Avrupa ülkelerinin kendi aralarında savaşmak yerine karşılıklı ticareti tercih etmelerinin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Amaç iş gücünün, malların ve sermayenin Avrupa'da sınırsızca dolaşabilmesini sağlamak ve bu sayede elde edilecek faydanın tek bir devletin, tek bir ulusun hanesine yazılmadan üye ülkelerin hepsine dağılmasıydı. Bu ideale tam manasıyla ulaşılabildiğini söylemek ne yazık ki mümkün değil.

Artık Avrupa ülkeleri kendi aralarında savaşmıyorlar ama birlik ülkelerindeki niteliksiz işgücünün yani mesleki eğitim almamış yüz binlerce insanın, Avrupa Birliği vatandaşlarının birlik sınırları içerisinde istedikleri yerde ikamet etmelerine olanak tanıyan serbest dolaşım hakkı çeşitli biçimlerde engelleniyor. Bu engelleme çoğu zaman niteliksiz göçmenlerin hırsızlık, gasp gibi suçlara karıştıkları iddialarıyla haklı gösterilmeye çalışılıyor.

Diğer taraftan bütün dünyayı sarsan ekonomik kriz, birlik içerisinde yaşayan insanların hayat standartlarını ciddi anlamda sekteye uğratmaya devam ediyor. Mevcut iktidarlar ise bulundukları konumu kaybetmemek için uzun ve kısa vadeli çözümler üretmeye çalışıyorlar. Ekonomik gidişatın sorumluluğunu iktidarlar dışında bir noktaya yüklemek başka bir deyişle günah keçisi aramak koltukları korumak için en kolay yol olarak görünüyor.

Çoğu zaman bu günah keçisi Çingeneler ya da Çingeneleri de kapsayan bir kategori olarak göçmenler oluyor. Bir toplumsal grup bir kere günah keçisi haline geldi mi artık sıradan insanların yaşam koşullarının değişmesinden kaynaklanan memnuniyetsizliklerinin yansıtılacağı bir mecra bulunmuş demektir. Günah keçisi yaratma politikaları terk edilmediği sürece de ırkçılığın gelişmesi için yeni alanlar açılmaya, ırkçılık gündelik hayatın bir parçası haline gelmeye devam ediyor.

Bazı Kritik Sorular

Irkçı saldırıların polis kıyafetleri giyen insanlarca yapılmaya başlanması hele hele böyle bir saldırının demokrasisiyle birçok ülkeye ilham kaynağı olan Fransa gibi bir ülkede gerçekleşmiş olması artık şapkaların önlere alınıp düşünülmesi zamanının geldiğini gösteriyor. Bu düşünme sürecine şu sorularla katkı yapabiliriz:

1. Irkçı siyasetin insanlık için nasıl bir tehdit olduğunu anlamak için İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanya'da yaşanan deneyim yeterli gelmedi mi? Her ülkenin bunu anlayabilmesi için kendi faşizmini mi yaratması gerekiyor? 
2. Irkçılarla, ırkçılık karşıtları yer mi değiştiriyor? Irkçılık karşıtları karar alma mekanizmalarından uzaklaşıyor mu? Parlamentolardan çıkan ırkçı kararlar artarsa ırkçılık karşıtlarının sokak eylemleri bu kararlar üzerinde herhangi bir etki yaratabilir mi? 
3. Avrupa Birliği'nin genişlemesi artık sadece bir siyasal strateji mi, üyelik kriterlerinin AB'ye üye kabulündeki etkisi azaldı mı? Bulgaristan ve Romanya'yı içeren son genişleme dalgasıyla ırkçılığın yükselişi arasında bir bağlantı var mı burada Avrupa Birliği'nin sorumluluğu nedir?
4. Yeni üyelerin birlikle bütünleşmesi için üretilmiş mekanizmalar günümüz koşullarına ne kadar uygun? Küreselleşme koşullarına uygun yeni bütünleşme politikaları üretmek gerekiyor mu?
5. Birlik içerisindeki avantajsız konumdaki grupların sorunlarını çözmek için sadece fon ayırmak yeterli mi? Irkçılığın önünü kesecek ve ırkçılığın yöneldiği eğitim, sağlık, istihdam, barınma gibi sorunları olan dezavantajlı grupların, sorunlarını çözmek için ek yasal düzenlemelere ihtiyaç var mı?


Fransa'daki ırkçı saldırı için: http://www.romea.cz/

Derleme: Cingeneyiz International

Çocuk Annenin Günahı Ne? 19/11/2010
İspanya'da 10 yaşındaki bir Çingene kız bir bebek dünyaya getirdi. Daha sonra kız çocuğunun komşuları kızın yaşının birkaç yaş büyük olduğunu ileri sürseler de bu durum çocuk yaşta bir kızın doğum yaptığı gerçeğini değiştirmiyor. Bebeğin babası 13 yaşındaki bir Romanya Çingenesi. Genç çift aileleriyle birlikte Romanya'ya göçmüşler ve daha sonra anlaşamayarak ayrılmışlar. Genç anne şu anda ailesiyle birlikte İspanya'da yaşamaya devam ederken, genç baba Romanya'ya geri dönmüş. İspanyol yetkililer küçük annenin ve bebeğinin sağlığı için gerekli önlemleri alacaklarını belirttiler. Ancak insan onuruna uygun olan gerekli tedbirleri bir kız çocuğu doğum yapmadan önce almak değil mi?

Durumun ortaya çıkmasıyla birlikte Avrupa çapında faaliyet gösteren birçok sivil toplum örgütü çocuk yaşta doğum meselesini tekrar gündeme getirdi. Gazeteciler, aktivistler, sivil toplum örgütleri peşi sıra açıklamalar yaparak ya da makaleler kaleme alarak "anne olmak için erken değil mi?" sorusunu tekrar tekrar sordular. Konunun asıl muhatabı durumundaki resmi kuruluşlar ise cılız açıklamalarla konuyu geçiştirdiler. Bu belki de bir çeşit rahatlama ve sorumluluğunu gizleme yöntemi.

Normal şartlar altında devletlerin sosyal alanda uygulaması gereken politikaların; annenin sağlığını tehdit eden ve eğitimine devam etmesini büyük ölçüde imkansız kılan erken doğum hadiselerini çeşitli tedbirlerle engellemesi gerekmektedir. Bu politikalardan faydalanmak ise bütün vatandaşların hakkıdır. Bu haklardan herhangi bir yurttaş yararlanamaz ise sosyal politikalarının ne derece başarılı olduğunun sorgulanması gerekir.

Bu olayda gördüğümüz gibi yetkililer kendi sosyal politikalarını sorgulamaya yanaşmadıklarında sorumluluk çocuk yaşta doğum gibi dramatik olayların kurbanlarına yüklenir. Yani işin aslı bu olay sonrasında medyada sıkça gördüğümüz "Çingeneler neden erken yaşta doğum yaparlar?", "Bu yaşta anne olmak doğru mu?" gibi ifadeler yaşanan dramın sorumluluğunun asıl sorumluya değil kurbana yüklendiği gerçeğinin üstüne örtmeye yaramaktadır. Toplumun herhangi bir kesiminde 10 yaşında bir çocuk doğum yapıyorsa sorumluluk elbette ki böylesi durumlara karşı gerekli önlemleri almayan yetkililerindir. Çünkü her çocuk reşit olma yaşına gelene kadar sadece ailesinin değil aynı zamanda vatandaşı bulunduğu devletin koruması altındadır.

Çocuk haklarının belirtildiği tüm temel sözleşmeler çocuk yaşta doğum konusunda sorumluluğu çocuğa değil o çocuğun yaşadığı ve yasal velilerinin vatandaşları oldukları ülkelere yüklemektedirler. Bütün dünya ülkelerince kabul edilen ve uluslar arası sözleşmelerle onlaylanan tanıma göre, 18 yaş altındaki bütün insanlara, dil, din, ırk, etnik aidiyet, mezhep vb. farklılıklara bakılmaksızın çocuk denildiğini öncelikle belirtilmek gerekiyor. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ayrıca, her çocuğun özel yardım ve bakıma hakkı olduğunu belirtmiştir. Bununla bağlantılı olarak 1959 yılında kabul edilmiş olan Çocuk Hakları Beyannamesi'nde "çocuğa özel bir koruma sağlanması gerektiği" belirtilmiştir. Ayrıca, 1989 yılında, ABD ve Somali dışında bütün Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin imzaladığı Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne göre "Taraf Devletler, her çocuğun bedensel, zihinsel ve ruhsal, ahlâksal ve toplumsal gelişmesini sağlayacak yeterli bir hayat seviyesine hakkı olduğunu kabul ederler."(Madde 27/1).

Bu maddeler bağlamında, sözleşmelere taraf olan devletler iç hukuklarında konuyla ilgili kendi düzenlemelerini yapmakla yükümlüdürler. Eğer herhangi bir ülkede bir çocuk doğum yapıyorsa burada önemli olan onun Çingene olup olmaması değil Çocuk olmasıdır. Çocuğun yetiştirildiği ortamın, onun fiziksel ve ruhsal gelişimi için elverişli olmasını sağlamak ise hükümetlerin görevidir. Bu görevlerin yerine getirilmesindeki en küçük bir aksama ise 10 yaşındaki bir çocuğun doğum yapması gibi korkunç dramlara yol açabilir. Ayrıca sivil toplum örgütleri ve gazetecilerin de bu ve benzeri olaylarda önyargılı etnik gözlükleri çıkartıp, duruma ahlaki sorumluluk ve vicdan çerçevesinde bakmaları gerekmektedir.

Bihar'da Dalitlere Linç Girişimi 22/11/2010
Büyük bir bölümünü Hindistan Çingenelerinin oluşturduğu Dalit kastının mensupları yine şiddete maruz kaldı. Hindistan'ın Bihar bölgesinde 55 yaşındaki bir Dalit üst kast mensupları tarafından dövülerek öldürüldü.

Dalit toplulukları arasında büyük tepki yaratan olay bölgede infiale yol açtı. Hindistan güvenlik güçleri şimdi olaya karıştığı düşünülen 32 üst kast mensubu hakkında soruşturma yürütüyor. Polis kayıtlarına göre olay Lal Babu Ram isimli Hindistan Çingenesinin üst kasta mensup bir toprak sahibinin Gurmiya köyündeki arazisinden geçmesi sırasında meydana geldi.

Önceki gün üst kast mensubu toprak sahibi için çalışmayı kabul etmemesini bahane eden Deepak Thakur ve Satendra Takur isimli üst kast mensupları Lal Babu Ram'a sopalarla saldırarak feci şekilde yaralanmasına neden oldular. Daha sonra bölgedeki diğer üst kast mensuplarının da linç girişimine dahil olması olayın vehametini daha da arttırdı. Lal Babu Ram aldığı yaraların etkisiyle aynı gün içinde hayatını kaybetti. Deepak ve Satendra Thapur tutuklanırken olayla ilgisi bulunduğu düşünülen diğer kişilerle ilgili soruşturmanın sürdüğü belirtiliyor.

Kaynak: http://www.indianexpress.com

Foto: dalitfreedomnow.blogspot.com

Avrupa'da Çingeneler ve Suç 26/11/2010
Çingenelere potansiyel suçlu gözüyle bakan hükümet yetkililerinin açıklamalarına, internette bir araştırma yapıldığında kolayca ulaşmak mümkün. İtalya'nın hükümet yetkilileri, belediye başkanları; Finlandiya başbakanı, Fransa başbakanı gibi önemli Avrupa Birliği ülkelerinin yetkili ağızlarından "Çingeneler suç işliyorlar" benzeri cümleleri içeren açıklamalar gazetelerde, televizyon programlarında ve internet siteleri gibi görsel ve yazılı basında yer buluyor. Bu yaklaşıma başka sorularla karşılık vermek mümkün: Çingeneler neden suç işlerler? Çingenelerin suç işlemesi bir neden mi yoksa bir sonuç mu?

Bu sorulara daha net yanıtlar verebilmek için son birkaç yılda, Çingeneler ve suç ilişkisi üzerine yapılmış olan açıklama ve uygulamalara bakmakta fayda var, ilk durağımız İtalya.

Sene: 2008
Yer: İtalya
Uygulamayı Yapan: Irkçı Kuzey Ligi Partisi'nden İçişleri Bakanı, Roberto Maroni. 
Uygulama: Göçmen Çingenelerin parmak izlerinin alınması.

Çingenelerin Durumu: Maroni, Doğu Avrupa'dan göçen en az 160 bin Çingenenin yaşadığı bir ülkenin içişleri bakanı. Ülkeye yasa dışı yollarla yapılan göçlerin engellenmesi için Çingenelerin parmak izlerinin alınacağı duyuruldu. Yasadışı yollarla gelen Çingenelerin suç örgütlerine bulaştıkları ve ülkedeki suç oranlarının artış nedeninin Çingeneler olduğu belirtildi. Bu nedenle, yasadışı göçmenlerin parmak izleri alınacak ve sınırdışı edileceklerdi. Yasadışı göçmenlerin bir daha da ülkeye girmeleri mümkün olmayacaktı. Uygulamayı planlayara göre böylece ülke suçtan arındırılacaktı!

Uygulama Roma ve Napoli'de başladı. Yerel gazeteler Çingene kamplarına giden resmi yetkililerin parmak izleri alınan kaçak göçmenleri etnik grup, yaş ve eğitim durumuna göre sınıflandırdıklarını yazdılar. Daha sonra Avupa Parlamentosu'ndan gelen açıklamalar ve 220'ye karşı 336 oyla kabul edilen ancak herhangi bir bağlayıcılığı olmayan kınama kararı nedeniyle 14 yaşın altındaki çocuklar uygulama kapsamında çıkartıldı. Maroni'ye göre ise uygulamanın amacı çocukların suç örgütleri tarafından kullanılmasını önlemekti.

İtalyan kamuoyunda suç oranlarının artmasının en önemli sebebi olarak Çingeneler görülüyor. Dolayısıyla hükümetin uygulamasına birkaç sivil toplum örgütü dışında karşı çıkan bulunmuyor. Parmak izi alma uygulaması 2 yıldır sürüyor.

Ülkedeki Çingeneler, sayıları 700'ü bulan kamplarda kötü koşullarda yaşıyorlar. Bu kampların yıkımına 2010 yılı itibariyle başlandı. Şimdiye kadar yıkılan kamplardaki Çingenelere alternatif yerleşim alanları gösterilmedi. Çingeneler, yıkım sürecinde geçici olarak kampların bulundukları belediyelerin misafirhanelerinde kaldılar. Şu anda daha önce kamplarda yaşarken evleri yıkılan pek çok Çingene ailenin nerede oldukları bilinmiyor ya henüz yıkılmamış kamplara taşındılar ya metruk binalarda kaçak bir şekilde yaşamaya devam ediyorlar ya da Doğu Avrupa'ya geri döndüler. Çocuklar sürekli ikametgahları olmadığı için okullara alınmıyorlar; eğitim alma ve doğru düzgün bir işte çalışma şansları bizzat yetkililerin uygulaması ile engellendiği içinse büyük ihtimalle dilencilik yapmak zorunda kalıyorlar. Daha da kötüsü muhtemelen bu şartlar altında yankesicilik, hırsızlık gibi suçlara bulaşacaklar. Bu kardeşlerimizden bazıları hapishanede, bazıları ise sokaklarda ölüyor.

Şimdi sorularımızı İtalya örneğinden hareket ederek bir daha soralım: Parmak izi alma uygulamasından önceki döneme ait suç oranlarıyla, son 2 senenin suç oranları arasında bir değişiklik var mı? Daha önce yıkılan Çingene kamplarında yaşayan ve şu anda hala İtalya'nın herhangi bir yerinde yaşam savaşı veren kaç Çingene aile son 2 yıl içinde yaşananların etkisiyle suça bulaştı? Parmak izi alırken kişilerin Çingene olduklarını da kayıt altına almayı suçla mücadelenin bir unsuru olarak kabul edenlerin bu sorulara cevap vermesi gerekiyor.

Kaynak: Cingeneyiz Dünya Haberleri

Avrupa'da Çingeneler ve Suç (2) 03/12/2010
Avrupa’da artan suç oranları ve bu durumun Çingenelerle ilişkisi üzerine yaptığımız değerlendirmenin ikincisi, İsveç ve Finlandiya’yı kapsıyor. İskandinavya ülkelerinden İsveç, ve Finlandiya ortalama 5 milyon nüfusları ve gelişmiş sanayileriyle Avrupa’nın en zengin ülkeleri olarak biliniyorlar. Kişi başına düşen gelirin Avrupa ortalamasının çok üstünde olduğu bu ülkeler Doğu Avrupalı Çingenelerin en çok göç ettiği ülkelerden bazıları. Bu İskandinavya ülkeleri birçok göçmen Çingene’ye ev sahipliği yaparken aynı zamanda bu ülkelerin yerli Çingeneleri de bulunuyor. Son birkaç yılda Çingeneleri günahkeçisi yapan gelişmelerden hem yerli hem de göçmen Çingeneler olumsuz yönde etkileniyorlar.

İsveç: Geleneksel Kıyafetlerle Mağazalara Girmek Yasak!

İsveç’te son yıllarda birçok mağazanın kapısında, Çingenelerin geleneksel kıyafetleriyle giremeyeceklerini yazan notlar bulmak mümkün; bu ülkede Çingene kadınlar büyük etekler giyiyorlar. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan kimi hırsızlık olaylarından sonra Çingene kadınların mağazalara girerek, eteklerine yaptıkları özel cepler sayesinde hırsızlık yaptıkları düşünülüyor. Geçmişte yaşanan münferit olayların hesabı bütün Çingenelere kesiliyor.

Diğer taraftan göçmen Çingeneler de benzeri bir algılamanın kurbanları konumundalar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra soykırım kurbanlarına kapılarını açan İsveç, günümüzde Çingenelere kapılarını kapatmasa da göçmen Çingenelerin sosyal ve ekonomik şartlarının iyileştirilmesi konusunda etkin politikalar oluşturamıyor. 1960’lı yıllardan itibaren başlatılan entegrasyon çalışmaları yerli Çingenelerin konut, istihdam, eğitim gibi koşullarını iyileştirmiş olsa da göçmen Çingeneler için aynı şeyi söylemek mümkün görünmüyor. Özellikle dilencilik yapan Çingenelerin sokaklardan toplanması gerektiği medyada tartışılırken, sokaklardan toplanacak Çingenelerin ne olacakları, nasıl geçimlerini sağlayacakları, İsveç’te kalmaya devam edip etmeyecekleri ya da Göçmen Bürosu’nun Çingenelere dönük uygulamalarının neler olacağı soruları halen cevapsız. Ayrıca her ne kadar Çingenelere yönelik fiziksel saldırılarda bulunmasalar da birçok ırkçı örgütlenme ülkede varlığını sürdürüyor. Bunlar, göçmen alımının durdurulması, işsiz göçmenlerin sınırdışı edilmesi gibi fikirleri savunuyorlar.

Finlandiya: Dilencilere Para Vermeyin!

Doğu Avrupalı Çingene göçmenlerin yöneldiği bir başka İskandinav ülkesi olan Finlandiya’da 2010 yılına damgasını vuran olay Başbakan Matti Vanhanen’in Çingene dilencilere para verilmemesi yönündeki açıklamaları oldu. Ekim ayında dilenciliğin yasaklanması dahi gündeme gelirken, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi dilencilik yapmaları engellenecek Çingenelerin, yaşamlarını nasıl sürdürecekleri konusunda herhangi bir tedbir ya da tartışma gündemde yok.

2009 yılında Diacones Enstitüsü'nden Sosyolog Marjatta Vesalainen tarafından yapılan araştırmaya göre, Çingeneler ceplerinde en fazla 200 euro ile bu ülkeye geliyorlar ve dilencilik yapmaya başlıyorlar. Geldikleri ülkelerde müzisyenlik, işportacılık gibi meslekleri icra eden Çingeneler, Finlandiya’da çok şanslı bir azınlık dışında, bu meslekleri dahi icra edemiyorlar. Çözüm olarak dilenciliğe yönelen Çingenelerin bu yolu da üst düzey siyasetçilerin söylemleri nedeniyle tıkanıyor. Yerli Çingeneler ise 1973 yılında kurulan ve diğer İskandinav ülkelerindeki Çingeneleri de kapsayan İskandinav Çingene Birliği’nin devletlerle ortak olarak yürüttükleri çalışmalar sayesinde entegrasyon sürecine dahil oldular ancak son ekonomik krizle yerli Çingenelerin de istihdam sorunları yaşadığı gelen haberler arasında bulunuyor.

Kaynak: Çingeneyiz Dünya Haberleri

Avrupa'da Çingeneler ve Suç (3) 04/12/2010
Avrupa'da Suç ve Çingeneler hakkındaki yazı dizimizin son inceleme ülkesi Fransa. Fransa, bir yandan modern demokrasinin beşiği, "özgürlük, eşitlik ve hürriyet"in ülkesi. Diğer yandan Avrupa Birliği'nin önde gelen ülkelerinden biri olarak, işsiz Çingenelerin giremediği, girseler dahi sınırdışı edildiği bir ülke.

Fransa 2010 yılını Çingenelere karşı uyguladığı ayrımcı politikalarına bir başkasını daha ekleyerek kapatıyor. Sarkozy'nin 28 Temmuz 2010 tarihinde başlattığı "suç karşıtı insiyatif" kapsamında, bugüne kadar 1230 Çingene sınırdışı edildi. Sınırdışıların gerekçesi "yasalara aykırı şekilde yerleşen" Çingenelerin, kurdukları kaçak yerleşim bölgelerinde "fuhuş yapılması ve çocuk istismarı" olarak gösterildi.

Sınırdışı edilen Çingeneler 2007 yılında Avrupa Birliği'ne katılan Romanya ve Bulgaristan'dan geliyorlardı. Yani sınırdışı edilen Çingeneler aynı zamanda Avrupa Birliği vatandaşları ve dolayısıyla serbest dolaşım hakları bunuyor. Avrupa Birliği'nin içlerinde Fransa'nın da bulunduğu eski üyeleri, yeni katılan üyelerin vatandaşlarına 7 yılı geçmemek üzere çalışma ve oturma kısıtı getirebiliyorlar. Ne var ki 2008 yılında Fransa hükümeti yeni üyelerin Avrupa Birliği ile bütünleşmelerine katkı yapmak için bu kısıtlamayı hafiflettiklerini açıklamıştı. Bu kararın alınmasından çok kısa bir süre sonra, 2009 yılında Roman Çingeneleri sınırdışı edilmeye başlandı. 2010 sonu itibariyle ülkeden gönderilen Çingenelerin sayısı 12 bin civarında.

Fransız Vatandaşı Olmak yada Olmamak

Fransa'nın Çingenelere uyguladığı ırkçı politikaları göçmenlik ve vatandaşlık bağlamında değerlendirmek, resmin bütününü görmeyi sağlıyor. Bunun için öncelikle "Fransız vatandaşı olmak nedir?" sorusunu sormak gerekiyor. Aslında Fransız vatandaşı olmak için Fransız kanı taşımak ya da Fransız soyundan gelmek şeklinde bir şart yok (Zaten bir Fransız ırkı diye bir şey de yok). Önemli olan Fransa sınırları içinde olmak ve oradaki insanlarla kader birliği yapmaktır. Bu açıdan bakıldığında Fransa'ya göç etmiş, orada yaşamını kazanmaya uğraşan, oranın kurallarına uyum sağlayan herkes; kim olursa olsun, nerden gelirse gelsin Fransız vatandaşı olabilir. Sözde durum böyleyken özde durum nasıl sorusu sorulduğunda ise karşımıza göçmenler çıkıp, "durum özde böyle değil" diyorlar.

Fransa'nın Ötekileri Göçmen Vatandaşlar

Fransa'nın "ötekileri" hep vardı. Eşitlik, özgürlük, hürriyet diye yerin göğün inlediği 1789'da Yahudiler ve kadınlar ötekiydi. Bugünse Çingeneler, Afrikalılar ve diğer göçmenler Fransa'nın ötekileri. Öteki olmak, vatandaş olsan bile ayrımcılığa uğramak; öteki olmak, sırf rengin biraz daha koyu diye durup dururken Fransız polisinin gelip size kimlik sorması; öteki olmak, üniversite mezunu olsanız bile işsiz olmanız, bir yere başvuru yaptığınız zaman sırf doğum yeriniz Afrika'da bir ülke olduğu için veya suretinizin daha esmer olması nedeniyle sizin yerinize, sizinle aynı nitelikte olan başka birisinin işe alınması demek.

1960'lardan itibaren net bir şekilde görülen bu ayrımcılığın bugünkü görüntüsü Çingenelerin sınırdışı edilmesi. 1961'de Paris'te yaşayan Cezayirliler özgürlükleri için yürüyüş yaparken, "eşitlik, özgürlük ve hürriyet" anlayışına ne kadar uyduğu hiç sorgulanmadan 30 bin Cezayirli Fransa tarafından kana bulandı. 1962 yılında bağımsızlığını kazanan eski Fransız sömürgesi Cezayir'den, bu tarihten sonra da Fransa'ya göçler devam etti. Çoğu Cezayirli Fransız vatandaşı oldu. Günümüzde Fransa'nın "öteki" olmayan vatandaşlarında işsizlik %5 iken, "öteki" vatandaşların işsizlik oranı %26,5.

Göçmen Gettoları ve Suç

Benzer bir durum Çingeneler için de geçerli. Fransa'da Çingeneler ve Afrikalılar banliyölerde birlikte yaşıyorlar. Göçmenler bir arada, kentlerin etrafındaki banliyölerden her gün kente akıp iş arıyor; kağıt/plastik/metal topluyor, tenlerinin renkleri, kıyafetlerinin kalitesizliği yüzünden polisin rastgele kimlik kontrollerine maruz kalıyor ya da suç itiliyorlar.

Bir gettoda işsizlerin oranı %26,5 ise akşam eve gidecek ekmek nasıl bulunur? Göçmen olduğunuz için iş bulamıyorsanız ne yaparsınız? Kağıt/metal/plastik toplayarak haftada kaç Avro kazanabilirsiniz? Cevapları hepimiz biliyoruz. İş bulamazsanız para kazanamazsınız; düzenli beslenemezsiniz, sağlığınızdan olursunuz, genç yaşta ölürsünüz, çocuklarınızı okula gönderemezsiniz bütün bunlar etrafınızda yaşanmaktayken belki de vicdanınızı sesini daha fazla dinleyemez, karnınızı doyurmak için suç işlersiniz.

Fransa gettolarında bunlar oluyor. 2005 yılında Paris gettolarında vatandaşların yaygın işsizliği ve yaşanılan ayrımcılık şiddet hareketlerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Yönetim yaşanan şiddet olaylarını zor kullanarak bastırdı. Göçmenlik ve "Ulusal Kimlik"ten sorumlu bir devlet bakanlığı kurdu. Bakanlık ne mi yaptı?

-2006'da vasıfsız, Fransız dili ve "kültürüne" aşina olmayanların Fransa'ya göç etmesini zorlaştıran bir kanun hazırladı ve kanun kabul edildi.

-Fransız dili ve "kültürüne" aşina olmayan ama bir şekilde Fransa'ya göç etmiş olan göçmenleri sınırdışı etmek için kolları sıvadı 2008 için 28 bin sınırdışı hedefledi, hedefini büyük bir başarı ile tutturup üstüne 2 bin daha ekledi.

-Bir internet sitesi kurup burada "Sizce Fransız olmak ne demektir?" sorusunu yönetti.

Sonuç, 2010'un Temmuz ayında Grenoble kentindeki, ağırlıklı olarak Çingenelerden oluşan bir gettoda bazı şiddet olayları yaşandı. Bu olaylar sonrasında Sarkozy'nin suçla mücadelesi başladı ve o tarihten sonra Çingeneler sözde "kendi rızalarıyla" ülkeden gönderilmeye başlandı.

Şimdi soru sorma sırası bizde. Sahi o olaylar neden çıktı ve sizce Fransız olmak ne demek?

Kendi Yurttaşlarından Utanan Devlet: Romanya 20/12/2010
2007 yılından beri Romanyalı Çingenelerin Avrupa'nın diğer ülkelerinde maruz kaldığı kötü yaşam koşulları nedeniyle ortaya çıkan sorunlarda Romanya hükümeti yurttaşlarını savunmamış, Çingeneler lehine hiçbir girişimde bulunmamıştı. Buna karşılık geçmişte çeşitli resmi kanallardan Roman Çingeneleri ile Romenlerin uluslararası alanda karıştırılmasından rahatsızlık duyulduğu yönünde açıklamalar yapılmıştı.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi Romanya'da iktidarda bulunan Liberal Demokrat Partinin bir üyesinden ilginç bir yasa tasarısı önerisi geldi. 2 Aralık günü Romanya Parlamentosu'nda görüşülmesi kabul edilen tasarı Romanya'daki Roman Çingenelerinin, resmi olarak, "Roma" değil Rumence'de Çingene anlamına gelen "Tigan" kelimesiyle adlandırılmasını öneriyor. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Traian Basescu, tasarı mecliste kabul edilse dahi onaylamayacağını belirtse de başlı başına böyle bir teklifin gündeme gelmesi bile çok düşündürücü. Zira yasaya gerekçe olarak diğer AB ülkelerinde Romanlarla Romenlerin birbirlerine karıştırılıyor olması gösteriliyor.

Romanya'nın 2007 yılında Avrupa Birliği'ne girmesinden sonra ülkedeki yüz binlerce Çingene daha iyi bir yaşam umuduyla, Avrupa Birliği yurttaşlığından kaynaklanan serbest dolaşım hakkını kullanarak, birliğin batısına doğru göç etmeye başlamışlardı. Bu göç süreci, Avrupa'yı derinden etkilemeye devam eden küresel mali krizle birleşince Çingenelerin iş bulmaları zorlaşırken, politikacıların popülist-ırkçı politikaları da Çingeneleri günah keçisine çevirmişti. Ekonomik krizin etkileriyle bozulan dengeler sonucu artan suç oranlarının müsebbibi politikacılar tarafından Bulgaristan ve Romanya'dan göç eden Çingeneler olarak gösterilmeye çalışılmıştı. Son olarak geçtiğimiz yaz aylarında Fransa'nın Romanyalı Çingeneleri sınırdışı etmesi durumun vahametini bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyordu.

Ne yazık ki yurttaşlarının AB'nin çeşitli bölgelerinde ırkçı uygulamalara maruz kalması karşısında yeterli çabayı göstermeyen Romanya hükümeti, politik adetler yerini bulsun diye birkaç uluslar arası görüşme yapmış, geri gönderilen Çingenelerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi için ise kayda değer herhangi bir çalışma yapılmamıştı. Yapılan en "ciddi" çalışma ise 2 Aralık günü meclise gelen utanç tasarısı oldu.

Anlaşılan, Romanya Hükümeti yaşananlardan çok utanmış olacak ki Roman Çingenelerine Roman demeyerek kendisiyle Çingene kökenli yurttaşları arasındaki bağları tümüyle koparmaya çalışıyor. Romanya'nın tarih anlayışına göre ülkenin adı Roma İmparatorluğu'ndan geliyor. Romanya'da yöneticiler ve yurttaşların bir kısmı ülkenin adı nedeniyle bir yandan Roman Çingeneleriyle karıştırılmaktan dolayı utanç duyarken öbür tarafta tarihin en güçlü imparatorluklarından birinin mirasçısı oldukları iddiasıyla gururlanıyorlar. Onlara göre Roman Çingeneleri ile ülkenin adı arasındaki bu isim benzerliği iddia ettikleri "şanlı tarihe" leke sürüyor.

Söz konusu yaklaşım açıkça ırkçı bir eğilimdir. Roman Çingeneleri ile aynı adı taşımayı bir utanç olarak kabul edenlerin ırkçı yaklaşımı karşısında Roman Çingenelerinin tepki göstermesi son derece haklı bir davranış. Zira hiç kimsenin bir toplumun ismini değiştirmeye ya da o topluma şu veya bu bakış açısına göre yeni bir isim vermeye hakları yok. Toplumlar kendi adlarını kendileri koyarlar. İsimlerini değiştireceklerse de kendileri değiştirirler.

Romanya hükümetinin Roman yerine Rumence'de Çingene anlamına gelen Tigan kelimesini kullanmak istemesi bilimsel olarak da doğru bir yaklaşım değil. Sitemizde daha önce defalarca belirttiğimiz üzere "Çingene" kelimesi birçok etnik grubu birden kapsayan ve milyonlarca insanı temsil eden şemsiye bir kavram. "Roman" ismiyle adlandırılan etnik topluluk ise Çingenelerin sadece bir kolu. Çingene kelimesi oldukça geniş bir coğrafyada farklı dilleri konuşan, farklı kökenlerden gelen çok sayıda göçebe zanaatçı kültürün ortak adı. Sosyal bir kategoriyi ifade Çingene kelimesinin bir etnik grubun adı olan Romanın yerine kullanılmaya çalışılması ise tam manasıyla sapla samanı karıştırmak.

Roman Çingenelerin kendilerini nasıl adlandırdıklarını dikkate almayıp, kendi tercihini Çingenelere dayatmaya çalışan yasa tasarısına karşı çıkmak ve Roman Çingenelerinin kendilerini Roman etnisitesi olarak adlandırma hakkını her koşulda savunmak gerekiyor. Bizler de bu anlamda Romanya'daki kardeşlerimizin yanında olduğumuzu belirtiyoruz. Elbetteki bizim yaklaşımımız Çingene sosyal kökeninden utandığı, atalarının yaşam biçimini yok saymak istediği için Roman Çingenelerinin adına sığınmak isteyenlerin yaklaşımından farklı. Bizim yaklaşımımız Balkanlarda yaşanan ırkçı saldırılara en ufak bir tepki göstermeyen kimi sözde entelektüel çevrelerin isim değişikliği meselesinde kıyameti koparmalarıyla da örtüşmüyor. Biz Çingene sosyal kökenimizle de, Roman kültürümüzle de aynı ölçüde mutluyuz. Ne Çingeneliğimizi inkar eder ne de Romanlığımızı unuturuz.

Kaynak: Cingeneyiz İnternational

Çingene Kızlarını Diri Diri Yaktılar 24/12/2010
Hindistan'ın Uttar Pradesh eyaletindeki Moradabad bölgesinde iki Çingene kızı öfkeli bir grup tarafından diri diri yakıldı. Olaya tepki gösteren Valmiki grubuna mensup Hindistan Çingeneleri protesto gösterileri düzenliyorlar.

Olaya tanık olan genç kızların annesi Rayo Devi, Cumartesi akşamı evlerinin dışında bir kalabalığın toplanmaya başladığını belirtiyor. Annenin ifadesine göre grup üyeleri eve girerek genç kızları ateşe verdiler. Kızlarını kurtarmak için çabalayan Devi'nin gayretleri sonuçsuz kaldı. Genç kızlar feci şekilde yanarak can verdiler. Çeşitli kaynaklarda olayın kızların erkek kardeşlerinin karıştığı iddia edilen bir cinayet ve hırsızlık olayına misilleme olarak yapıldığı ileri sürülüyor. Bölgeye gelen kimi insan hakları kuruluşları ise bu iddiaların yakılan genç kızların erkek kardeşlerini hedef alan "fabrikasyon" iddialar olabileceğini belirtiyorlar. Konu ile ilgili yürütülen adli soruştuma halen devam ediyor. Olaydan sonra protesto gösterileri düzenleyen Valmiki Çingeneleri katliamın sorumlularının tutuklanması talebini dile getiriyorlar.

Valmiki Çingeneleri, Hindistan'ın kast dışı olarak kabul edilen gruplarından birini oluşturuyor. Kast sistemi içerisinde Valmikilerin sadece sokakların temizlenmesi ve çöplerin toplanmasında çalışmasına izin veriliyor. Kast sisteminin resmi olarak yıllar önce kaldırılmasına rağmen pek çok Valmiki Çingenesinin geçinmek için tek yolu üst kastların kirlettiği sokakları temizlemek.

Kaynaklar: Round Table India, The Hindu, One India News

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder